Kökü mâzide olmayanın, Âti anlayışı da yoktur. Geçmişten, geleceğe, Râbıta kurulamamıştır. Mâzilerini hatırlamayan, milletlerin, Âtileride yoktur. Geçmişlerini kaybeden milletler, hafızalarını kaybeden insanlara benzerler. Hafızalarını kaybeden insanlar, kimliklerini hatırlamazlar. Kimliği olmayan milletler ise, tarih sahnesinden silinip giderler. Alıntıdır.
Kültür, toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi veya manevi her şey.
İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemidir.
...Kütüphane beşeriyetin hafızasıdır...
A -
Ağı; zehir
Adaş: isim benzerliği
Aba: abla, abam
Ağa: ağabey, abi
Alengirli: tutarsız
Akran: aynı yaşıt, akren
An: tarla ve bahçeleri ayıran sınır çizgisi
Anca:
Aşene, aşhane, aşlık: aşevi, mutfak,doyumevi,lokanta
Ayaz: esintili soğuk rüzgar.
Abbacık: temiz
Alaf -ataş: ateş alevi.
Alad: acele
Azık: yolculuk için yiyecek, kumanya
Arılık: din adamına muska veya dua karşılığı verilen para.
Aşmak: geçmek
Ablak (surat) : yüzü toplu, geniş ve yuvarlak olan.
Acar: yeni 2.besili
Avaz: avaz avaz bağırmak
Alın çelgisi: katlanmış haliyle alın üzerine sıkıca bağlanan tülbent başörtüsü
Artık: geriye kalan, fazla
Artık yeter: dayanamıyorum, çekemiyorum.
Alay: kuş sürüsü topluluğu.
Alayı: hepsi, tamamı, topu
Ağız; yeni kuzulayan koyun veya buzağılayan ineğin ilk sütü.
Ağız: fırın dolusu ekmek. fırının ağzına kadar ekmek dolu olarak pişirilmesi
Alıcı kuş; kuzgun
Abaru-anagız: şaşkınlık sözcüğü
Arnaç-annaç,annacında : karşı, karşısında. annacıma gel. karşı yaka, yanı
Aralık: dış kapı ile oda kapısı arasındaki boşluk,hol, giriş, sofa.
Atak: cesur, sosyal, girişken, girgeç.
Atik: hareketli
Ağıl: kuzuluk,hayvan damı, ahır.
Ahlat: yabani armut
Abuk sabuk konuşmak: mantıksız, rastgele konuşmak.
Akça-ağca- akpak: beyaz,ak
Ağardı: beyazladı
Avlu: ev önü çevresi
Avul: yörüklerde bir kaç çadırdan oluşan topluluk ve çadırların kurulduğu alan 2.kimi göçebe türk boylarında bir kaç aileye ait çadırdan oluşan topluluk ve bu topluluğun konakladığı yer
Ayal: karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik,refika
Arşın:
Avutmak: oyalamak
Andavallı: ahmak
Anıtmak: dikilmek, hareketsiz durmak
Anız:ekin biçildikten sonra kalan kökleri
Al: kızıl, kırmızı
Anırma: eşek sesi
Annanmak,ağnanmak: hayvanların,eşeğin yerde sırt üstü yuvarlanması,toprakta eşinmesi
Amel olmak: ishal olmak
Aşina: bilinen, bildik, tanıdık.
Aşırmak: geçirmek (bir şeyin üstünden)
Ağrık: un, tuz, peynir gibi yük eşyası,
Aydaş: hastalıklı, cılız gelişmemiş çocuk
Alınyazısı, yazı: kader
Akrabalıkla ilgili sözcükler: ana (anne), aba (abla), boba (baba), baldız, dede, elti, birice (kuma), cice (yenge), bacanak, bacı, dayı, hala, gardaş (kardeş), herif, er, hanım, hatun, ebe, nene, koca, karı, torun, yeğen, emmi (amca), abi (ağabey).
Av hayvanları: dağ keçisi, dağ koyunu, geyik, tavşan, ur kekliği, turaç, bağırtlak, üveyik, lop güvercini, kaz, ördek, cırık.
Ağmak: süğmek, sarkmak, akmak, yürümek.Yük yada terazide denge bozularak bir yanı ağır gelmek.
Aralamak: ayırmak, karışıklığı düzeltmek.
Apıldamak: çocuğun yerde emekleyerek yürümesi
Apış arası: iki bacak arası, kasık arası
Ağ: iki bacak arasındaki boşluk,pijama dikerken ara yere konan parça
Apışıp kalmak: şaştı kaldı
Aymaz:
Ahval: Hâl
Alın çatı:
Ayan: muhtar
Azat: büyük meşe ağacı
Altalatmak:
Avayık, avayit, avait: evin kaba inşaatı bitip çatısı yapılınca işçilere ve düğünde nişanda verilen hediyeler
Akbaş: çoban köpeği cinsi
Angare iş: zoraki iş
Artmak, ardmak: gelişi güzel sermek,yarı asar şekilde koymak
Ahali: çevre mahalle halkı
Ahar: hayvanların su içtiği taş yada ağaç yalak
Anane: örf,gelenek
Ahkem: en sağlam, en kuvvetli, en çok hükmeden, en hakim ve akıllı
Akamet:
Amud: amuda kalkmak
Ardılmak:
Alaimisema: gökkuşağı, ebem kuşağı
Abanmak: üstüne çullanmak, yüklenmek, dayanmak
Aya: avuç içi
Alma,almıla: elma
Apaz, hapaz: bir avuç dolusu.bi apaz verhele
Akçe: para
Acık: azıcık
Afallamak: şaşırıp kalmak
Andut: anadut
Andaval: ahmak
Abdestlik: lavabo lavoba
Ark: su yolu
Ağız: doğum yapan hayvanın ilk sütü
Ayakyolu: hela, tuvalet
Aşortman, eşortman: eşofman
Ağşam: akşam
Avcar: tanesi posası
Ağmak: ağdırmak
Asar: kale hisar
Ağda: katı pekmez
Arpalık: köyün yakınındaki verimli tarla
Alabele: alaca renkli
Alager: yarı ham, yarı olgun
Alasulu: yeni olmaya başlamış hamla olgun arası meyve
Ahşap ev:
Ağuş: kucak
Avunmak:
Argaç, arkaç: dokuma tezgâhında mekikle enine,birbirine koşut atılan iplik yada çözgü üzerine atılan ip
Avrat: kadın
Acırga. yaban turpu
Ahfat: torunlar, soy
Aksan: dil, konuşma şivesi
Asbab : Elbise, giysi.
Aşat : Fazla, büyük.
Aşıh : Aşık kemiğiyle oynana bir tür oyun.
Atlas: Değerli kumaş. Yorgana çekilen kumaş.
Aşıt : Uzak, gözün göremediği yer.
Ayaklı : Kadınların başlarına taktıkları 5-6 parçalı altın süs.
Ayağı yalın, başı kabak : Perişan ve acı içinde olanlar için söylenir.
Altay,uygur, avar,gagavuz türkleri
Avdan: mahalle, oba, yer, küçük yerleşim yeri
Alayund: ala kısrak
Annar: anlar
Ahretlik: ahret kardeşi 2. besleme kız
Azar: birine kusurundan dolayı söylenen sert söz, paylama
Abooğ: şaşırma ünlemi
Azur: gök mavisi
Aylak: işi olmayan
Afallamak:
- B -
Bağır: göğüs,sine
Beleş:
Büber: biber
Büssürü: bir sürü,çok
Biyol:
Böyün: bugün
Beniz: Yüz cehre
Bazlama: saçta pişirilen mayalı yuvarlak kalın ekmek
Babıç: babuç, papuç, yemeni, ayakkabı
Bağıç: bir çadırı bağlamaya yarayan ipler
Boyna: devamlı sürekli
Buğdey: buğday, buldey
Berenağrı berenari: üstünkörü, şöyle böyle, alelade, kabaca
Bişeğen: çabuk pişen
Bunar: pınar
Buğuz:
Büngüldemek: suyun kabarcıklar çıkararak topraktan çıkması, kaynamak, hareketli
Bükmek: çevirmek, kıvırmak, eğirmek.
Bük: köşe, dönemeç, viraj, çıkıntı, burun,
Burmak: bükmek, sıkmak,eğmek, çevirmek
Buymak: üşümek, donmak
Bıtırak: dikenli yaban otu
Boğuntu: sıkıntı
Binit: binilecek taşıt, hayvan.binek
Belemek: bebeği beze sarmak, kundaklamak 2.üzerini kirletmek
Belertmek: gözlerini alabildiğine açmak
Böğelek: sığırı sokup huysuzlandıran sinek.
Böğü: akrep cinsi zehirli örümcek
Bayır: yamaç, yaka, barı, yokuş, yukarı,
Birhoş: acaip
Bir kez: birdefa, daha, kere.
Bayat: tazeliğini yitirmiş, kart.
Bayındır: gelişmiş, yapılaşmış, düzenli,
Bazı: bir kısmı, bir bölük, bir grup.
Bel bel bakmak,bön bön: şaşırmış, ahmak gibi.
Belik: saç örgüsü, 2.kandil fitili
Bozkır: ağaçsız, susuz, otlu yer.
Burmak: deve, eşek, teke, taşağı çekmek, hadım, iğdiş etmek.
Boa: sarı,deve tüyü rengi, uçuk renk.
Böğed: bend, set
Bitmek: tükenmek, sona ermek, yeşermek.
Böğür, boğur: koltuk altı boşluğu,vucudun yan tarafı
Beri: bu yan.
Beriki: bu taraftaki, öbürü değil.
Bört, böcü, karaböcü: kurt.
Bunca: bu kadar, böyle.
Belişmek: üleşmek, parçalamak, bölmek.
Bel: dağ geçidi
Bürümek: kaplamak, örtmek.
Bürünmek:
Bizlemek: karıştırmak.
Bilişmek: tanışıp, görüşmek
Bıçmak: biçmek, doğramak, kesmek.
Bahna: hayvanın yem yediği yer.
Budamak: ağaç dalını kesmek.
Burkulmak: kıvrılmak, dönmek.
Bürgü: örtü,böşörtüsü. tülbent. şalvar üzerine kullanılır.
Boca etmek.birbirine eklemek katmak.
Bocalamak:çırpınmak
Bön bön bakmak: şaşkınlık
Bellemek: toprağı kazmak 2.öğrenmek
Berkitmek: sağlamlaştırmak, düzeltmek.
Boşlamak: bırakmak.
Becaiş: iki kişinin yer değişimi
Bıngıldak:
Bezzaz: kumaş satan, manifaturacı
Bilahere:
Bili bili: tavuk çağırmak için söylenir.
Budak: ağaçlarda çıkıntılı yer
Bostan: sebze meyve ekili tarla
Baraka:
Bıdık: taze fasulye içi. çoçuklara akıllı bıdık denir. Kısa, Tıknaz
Badire:
Berelemek: düşüp dizlerini yaralamak,morartmak
Bilge: akıllı bilgili aydın
Büskeç: çörek, büsküt, bisküvi
Bekmes: pekmez
Bezek,bezemek: süs nakış
Bark: mal mülk,ev
Biğçe: kraliçe ece
Buva,buba: baba
Banak: ekmek parçası lokması
Beze: hamur topağı, bir pazı
Balya: döşeği dürüp battaniye ile sarıp ip ile bağlamak
Badılcan: patlıcan
Bağcak, bağcık: ayakkabı ipi
Bürgün, birgüne: yarından sonraki gün, öbür gün
Barı: bahçe, açık ağıl etrafındaki çit
Bakraç: saplı bakır kap kova
Bacı: kızkardeş
Balkon, sundurma: çıkartma, ekseriye köy evlerinde üstü kapalı bir veya birkaç yanı açık sofa
Bıtlamak:
Bezeme: vucuddaki ekzama ve kızarıklar
Börtmek: haşlanmak
Bedirek: pamuk yığını
Bedesten: tarihi kapalı çarşı
Bed: kötü, çirkin, tuhaf
Bıkkın:
Bitkin:
Buram buram:
Boyunduruk:
Balalar: çocuk yavrular
Bandırmak: yemek suyuna ekmek batırmak. Bandıra bandıra yemek
Başak:
Boduç,çotura:
Baran: çift demirinin toprakta açtığı geniş yarık saban izi 2.üzüm çubuğu yada sebze fidesi dikmek için hazırlanan çukur
Balkımak : yıldırım çakmak, şimşek düşmek, parıltı.
Barhana :1. Toplanma yeri. 2. Ev eşyası. 3. Küçük kervan, aile fertleri. 4. Göçebelerin çadır eşyası,
Berk : Pek, sıkı, çok.
Besleme : 1. Kimsesiz kalan birisinin hayır için başkalarınca büyütülmesine verilen ad. 2. Beceriksiz, zayıf, eli işe yakışmayan
Beşlik : Beşi bir yerde altın.
Boduk: yavru (Deve yavrusu)
Bor : Tarla. Güz sürümü yapılmış tarla
Bozulamak : Erkeklerin ağlamasına verilen ad.
Bucak : kıyı, kenar, sulu düzlük
Balaban: iri, büyük, şişman, gürbüz
Barabar: beraber
Baç:
Batma: Ahırda hayvanlara mahsus yemlik.
Bozok: 24 oğuz boyundan 12sine verilen addır. Her boyun ayrı bir adı, damgası, ongunu vardır.
Büğdüz: Türklerin, oğuz boyunun üçoklar, deniz han kolundan bir oymaktır. 2.Ağacın budak yeri 3.Çam ağacının çıralı özü
Börttürmek: sıcak suya daldırıp çıkartmak.
Belen: karşıdaki sırt
Boz: gri renk
Boydak: yükü olmayan yaya kişi
- C -
Carcur: fermuar
Car car konuşma denir.
Car: kadın örtüsü
Cıbıldak: çıplak.
Cavlak: saçsız, kel,
Caka: gösteriş, fiyaka.
Cebir, cebren: zorla yaptırmak
Cücü; kuş
Cula; siyah karga
Cıvık: akışkan, sulu, sıvı.
Civcik: serçe
Cılk: bozuk
Cırnak: tırnak
Cırmalamak: tırmalamak
Cıdavı: gözü açık,hareketli,çevik,mert,cesur
Ceyran: elettirik, elektrik
Cunguldak, cıngıldak, cıngırdak: bir çeşit tahtaravelli
Curuk curuk etmesi karnın:
Cenk:
Camız:
Ced: ecdad,ata
Cimcirmek: vucudun istemsiz ısırması 2.cimciklemek
Cumba:
Cimcik: ev usulü fiyonk makarna
Culuk: hindi
Curu: sulu, cıvık
Cızık: çizik iz
Cızgı: çizgi
Cay: caymak, caydı
Cimcik: fiyong makarna
Car: kadınların kullandığı örtme
Cücük: kuru soğanın göbeği, soğan ve pırasanın yeşil yaprakları
Cüsse: heybet
Cemre: kıştan çıkarken havanın toprağın suyun ısınması olarak bilinir.
Celallenmek: kızmak sinirlenmek
Cebelleşmek: boğuşmak,zor durumda kalmak
Cibilliyetsiz:
Combuldatmak: sesli ve su sıçratarak yüzmek.2 dolu olan hoşaf tasını cımbıldatma derler.
Cibirik, cirbesini çıkarmak: sıkılıp suyu alınan üzüm ve meyvelerin posası, 2.iyice ezmek
Cambaz:
Cazgır:
Cidago: hayvanların boyun ile sırt arasında ve omuz kısmının üstünde bulunan bölgesi 2.omuzbaşı, kürek kemiğinin üstü (insan ve hayvanlarda)
Cahal : Genç, tecrubesiz, cahil.
Cılga : İnce dal, dar yol, patika.
Cirit : at üstünde, deyneklerle oynanan bir oyun
Cereme: zarar
- Ç -
Çiğin: çininde, omuz
Çetrefilli: karışık, zor.
Çandır-Kırma: melez, karışık
Çimmek: yunmak, yıkanmak
Çingil: küçük bakır kova
Çitil: ufak bakırdan yapılmış yoğurt konulan kap
Çalmak: ekmeğe tereyağ çalmak, yoğurt çalmak, sürmek, başına kına çal denir.
Çaldı: gözüme çaldı, gözüme ilişti,bir anlık görme
Çakıldak: koyunun arka bacaklarındaki tüylere yapışık sert gübre parçaları.
Çeltek: çobanın yardımcısı
Çeltik: pirinç
Çavmak: yabana gitmek, sıçramak,
Çabut, çapıt: bez.pala
Çul:
Çuvaldız: çuval gibi kaba ve kalın şeyleri dikmede kullanılan kalın ve uzun ucu hafif kıvrık büyük iğne
Çöğür: diken
Çolpa: beceriksiz, sünepe.
Çekişmek: kavga etmek
Çömelmek-çömmek-çövmek-çökmek: diz kırıp oturmak.
Çön, çöm: çömel, çömelmek, diz çökmek
Çüymek: soğukta büzüşmek
Çıngı: mini ateş parçası, köz parçacıkları, kıvılcım
Çendik: kazıntı, oyuntu, boşluk.
Çöğdürmek,çövdürmek: işemek, küçük çişini yapmak
Çiğ: pişmemiş, olgunlaşmamış toy, çiğ
Çiy: sabahları çayırlarda çimenlerin nemden ıslanması, Şebnem
Çabuk: tez, acele
Çatmak: sataşmak, bulaşmak.
Çorak: susuz
Çaşak-çarşak: yamaçlardaki oynak küçük parça taşları olan yer.
Çelermek: koyunun kendiliğinden mundar olarak ölmesi,
Çekgit: uzaklaş
Çat: birleştiği yer (su, yol gibi iki şeyin).alnın çat'ı
Çıkılamak: çıkı dürmek,bohça,kese. çıkı küçük bohça
Çilenti: hafif ve az yağan yağmur.
Çiseleme: yağmurun hafiften başlaması
Çömez:
Çangal:
Çivt, çift sürmek:
Çor: meyve ve sebzelerin dış kabuğunda oluşan hastalık
Çir: kuru kayısı
Çan: havvanların boyunlarına takılır.
Çotur: ateşte kavrulmuş yeşil nohut yeşil buğday
Çapur çupur:
Çelmek: tülbenti boynuna çelmek.2 Aklını çelmek
Çan çan etmek Deyim...konuşma kafa şişiriyorsun, çen çen etme: boş konuşma
Çakmak taşı:
Çıltak: görgüsüz şeyler yapmak
Çecek: çiçek
Çömçe: tahta kepçe,büyük tahta kaşık
Çember: tülbent, yazma, yaşmak, dane, örtü
Çente: çanta
Çinka: çinka kadar kaldın denir. zayıfladın anlamında
Çinko: çinko hoşaf, yoğurt tasları
Çıt çıt: ilik düğme görevini yapan metal. kopça
Çölmek:toprak güveç tencere, çömlek
Çitlek: kabuklu yemiş, çekirdek
Çile: sarılmamış örgü ip 2. hayatın çilesi
Çalan: kırmızıya çalan, benzeyen
Çapar: alacalı
Çerge: derme çatma göçebe çadırı, iki direkli, iki ucu açık çadır 2.bir tür kilime benzer dokuma örtü,otağ
Çapçı: hilekâr, ikiyüzlü
Çıvgar: çift sürmekte ya da araba çekmekte olan hayvanlara yardımcı olarak, onların arkasına koşulmuş hayvan
Çeçge: çulha tarağı
Çikten: eğer örtüsü
Çaprak: Eyer örtüsü
Çermik: kaplıca, ılıca, sıcak su kaynağı
Çarık: Ayakkabı niyetine yünden veya deriden yapılma giyecek
Çarkıt : yamuk, her tarafı dökülmüş, kaymış
Çatal iğne: çift, iki, ikili, iki misli, çengelli iğne
Çatal yannığı : Çatal yayık. Yoğurttan yağ çıkarmaya yarayan araç.
Çatma : Duvarları ağaç gövdesinden birbirine takılarak ve çivisiz olarak yapılan yayla evi.
Çatma: Baş örtüsü hlk dilinde 2. Eski türk kadifesi
Çemrek : Kol veya ayağı örten elbisenin bir miktar katlanarak çekilmesi
Çerbeşik : Karışık, ne olacağı belli olmayan. (Mevsim ile ilgili)
Çerçi : Gezgin satıcı. Genellikle takas yoluyla, köylerde incik boncuk satan gezgin satıcı.
Çekirdek: çiğdem
Çetin: zor
Çüş: eşeği durdurmak için söylenir.
Çağa: Çocuk hlk dilinde
- D -
Darbımesel: atasözü
Dara: kabın kendi ağırlığını önce tartıp sonra içine satacağı şeyi koyup tekrar tartarlar.
Darı: mısır
Deymen: dokunmayın
Deymen: değirmen
Deya, deyha, deha: orada
De gali: haydi artık, çabuk
Durhele, duragör: bekle.durakoy
Dıkız: suyu az, katı, kuru, zor yutulan yiyecek
Debelenmek: kıvranmak, hareket etmek, el ayak oynatmak.
Dıkamak: örtmek, kapamak
Dellenmek: kızmak,aklını yitirmek.
Dinç: canlı, güçlü, sağlam, gailesiz
Dal: arka, sırt.
Dalamak: köpek ısırması.
Dalanmak: çatmak,hareketsiz eylem
Döş: hayvanın bağır, göğüsü.
Dölek: uygun yer, düz.
De: söyle, konuş. 2.de gali, hadi artık,çabuk ol
De'ya: işte orada
Dêmi: değilmi
Deyo: diyor, söylüyor
Durago: bekle
Don: eksi derecede 2.iç donu pijama
Dağarcık: deri ekmek torbası.
Deve isimleri: köşşek, maya, buhur, daylak, avrana, tülü, yoz, lök, beserek, kirinci, boz.
Dokunmak: rahatsız etmek, hastalandırmak, üzmek, değmek
Diğer: öbürü, öteki
Dokunaklı: üzücü, etkileyici
Dokumayla ilgili sözcükler: ıstar, argaç, kirkit, tarak, kırklık (makas), çözgü, kilim, halı, tülü, seccade
Düğlemek: bağlamak, düğüm atmak
Düylek: kavun
Dığan: tava
Dene: yapmaya çalış, 2.tahıl tanesi,
Dane: kuş yemi
Domatis: domatiz, domates,egede domat diyorlar.
Depmek, tepişmek: tekmelemek 2.bastırarak doldurmak, depili dolu bol
Desteye gitmek: buğday hasatına gitmek
Dirliksiz: geçimsiz
Dıkmak: katmak, koymak.
Domuşmak: büzülüp oturmak.
Dömeşmek, domalmak: cenin pozisyonunda yatmak.
Davranmak: kıpırdamak
Davran: çabuk ol
Döşek: yatak. yer yatağı.
Dürü: Kız evine, oğlan evine götürülen hediye.
Dürmek: katlamak, kapatmak, toplamak
Dolamak: sarmak
Dövmek: kavgada üstün gelmek, dayak atmak
Doşan: eski yıpranmış
Diri: canlı, hareketli
Dıkım: sokum, lokma, bir parça yiyecek
Dingildemek: sallanmak.
Davranın: hazırlanın, kalkın, kıpırdayın. Dermek: biçmek, toplamak
Dindi: yoruldu, durdu, kesildi, bitti.
Dönemeç: viraj
Dibinde: altında, yakınında, kıyısında
Diniz: sessiz, sakin
Dingin: yorgun
Dinelmek: ayakta durmak yada ayağa kalkmak
Dikelmek: ayakta durmak
Dalgan: ısırgan, giçirgen
Döveç, dibek: sarımsak dövülen ağaç havan
Düzmek: ağaç parçasını yontmak
Döl almak: hayvanları yavrulatmak, koyun keçi yavrusu
Dımdızlak kalmak: herşeyini kaybetmek
Dıkmak: katmak
Dehle: sür
Dulda: gölge, siper, rüzgarsız yer
Dilmek: dilimlemek, parçalara ayırmak, kesmek
Devşirmek: toplamak
Daşmak: dışarı çıkmak, akmak
Düden: dere ve göl sularının yeraltına aktığı kovuk, delik
Denizlik: pencere altındaki mozaik veya mermer yer
Dolak: dolama, kuşak: bele sarılan dokuma bez 2.atkı kaşkol
Davar: keçi sürüsü
Dambaşı, dam üstü: toprakla örtülü çatının üstü
Doğramak: kesmek, parçalamak
Ditmek: tavuk etini parçalara ayırmak,ufalamak,yün ve pamuk açmak seyreltmek
Denk: uygun, eşit
Denkleştirmek: tamamlamak, ayarlamak
Dürtmek: itmek, iterek dokunmak
Depreşmek: ortaya çıkmak,azmak
Dümdermek: yemek tabaklarını ters olarak dizip sularının akması sağlamak.
Darılmak: dargın konuşmamak, ilişkileri kesmek
Dazlak: kel
Didişmek: inatlaşmak, tartışmak
Dubaracı: hileci
Duvak: üşütme ile ilgili hastalıklarda kullanılan tuğla ısıtılarak vucudun ağrıyan yerine konulur.
Dürüştü: buruştu
Düstur,destur: müsaade, izin
Deynek: asa, baston
Damız,damızlık:
Dıgı dıgı etmek:
Demitten,deminden: biraz önce
Def etmek: başından savmak
Deyolar: diyorlar, söylüyorlar
Dadanmak:
Docurga, suvari: pantolon yamalığı
Divitin: pamuklu dokuma kumaş
Diril: bir tür pamuklu kumaş
Diba: çiçekli ipek kumaş
Damasko: her iki yüzüde kullanılabilen, ipek yada yün keten karışık döşemelik ve perdelik kumaş
Dişci kerpeteni: davya, davye
Düve:dişi sığır yavrusu
Düzen: alet edavat,ev araç gereçleri 2. dokuma el tezgahı
Depelik,tepelik: altın ve gümüşle süslü kadın başlığı
Darın: güçlükle ancak gitmek yetişmek
Dağlamak:
Düğü: ince bulgur
Düggen: dükkan, dükyan, bakkal
Donyağı: hayvan içyağı
Daklaşma: uğraşma, sataşma, zıt gitmek
Dumağı:nezle, grip, kuru öksürük, soğuk algınlığı, zükâm, nevazil, ingin
Doğram: küçük et parçası
Deste: on adet tane 2.deste yapmak
Dut etmek: hızlı evine gitmek
Devriş: derviş
Deruhde: üstüne almak,kendini vazifeli bilmek
Derdest: yakalama,tutma,ele geçirme
Derbest: kapalı kapı
Düvel: devlet 7düvele muhtaç etmesin denir.
Dizgin:
Dimi: sıkı dokunmuş,bir çeşit pamuklu kumaş
Daz: bitkisiz otsuz çıplak toprak tarla tepe
Daldız: marangozların ağaç oymakta kullandıkları oluklu demir araç 2.ağaçtan oyulmuş arı kovanı yada yayık
Dimağ: zihin, beyin
Didek: gelin giderken yad (yabancı) kimselere görünmemek için örtülen örtü
Dulda: Rüzgâr ve soğuktan muhafazalı yer.
Düman: yemişin çürüklü olması
Domaniç: tümsek, yokuş, fırlak 2.kambur
Delbek: tef benzeri vurmalı çalgı.Türkmenistanda debrek adıyla bilinir. Orta asyadan göçen yörüklerce kullanılırmış. Kadınlarca mani eşliğinde çalınır. Asker uğurlamalarında,kına gecelerinde
Dayfalmak: bulantı duymak, bayılma derecesine gelmek
Dolaz: yağlı ekmek
Dürtmek: iterek dokunmak
Dömek: küçük tepe 2.Alayunt: anapara servet 3.ahırda gübreyi dışarıya atmaya yarayan delik, küçük pencere
Darın: daradar, güçlükle,
Dastar: baş örtüsü 2. ekmeklik hamuru yada ekmeği korumak için örtülen örtü
Dörmek: Domuz burnu ile yeri kazımak 2.Tavuk yeri eşelemek
- E -
Eğe kemiği: kaburga
Eğnime,eğin,eynime: omuz,sırt,arka,beden vucud,art
Eyilmeyen:
Ezilmeyen:
Eylenmek: oyalanmak
Emme: ama
Ebe: nine 2.doğum yaptıran kişi
Evlek:
Emmi: babanın erkek kardeşine denir. amca
Emsal: aynı yaşıt, benzerlik dengi
Emare: iz işaret
Engi: onu
Engastan: masuscuktan yalancıktan
Eşik: elma kekeci, 2. kapı girişi
Eşkere, eşkâre: alenen açıktan
Enlemek: kuzu ve oğlaklara belirtici işaret koymak
Eğlemek,eyle: oyalamak, bekletmek
Eğlenmek: dalga geçmek, zevklenmek
Elcek: çobanın bağcak ipi ile koluna bağladığı haberci koyun
El: yabancı, il, el
Eletmek: haber vermek, çağırmak
Elem: keder
Emsiz: beceriksiz
ênize eğinize gidin: evinize gidin
Eğsiran: eğesıran, iğsiran, ısıran, ısran, esiranı, sıyıran: tekneden hamur ayırmakta kullanılan, ucu geniş demir
Eğleşmek: uğraşmak, vakit geçirmek
Etraf: çevre
Emlik: geç doğan ve anasını emen kuzu
Engin: alçak, yüksek olmayan, kısa
Enik: köpek yavrusu
Eşmek: kazmak, deşmek
Ergin: olmuş, yetişmiş
Ergen: kızılcık
Esik : çukur,boşluk
Ergen: yeni yetme genç
Etmek: yapmak, eylemek, kılmak
Evmek: acele etmek
Evtinmek: oyalanmak
Eğirmek: yünden iğ ve kirmanla ip yapmak
Evermek: çocuğu evlendirmek
Ermek: erişmek, ergin, ulaşmak, varmak, olmak, yetişmek
Er: erken
Erinmek: tembellik
Engeç: ençok
Eringeç: tembel
Eğri: düz olmayan, yanlış
Eğik: meyilli, şev
Ecri misil: devlete ödenen tarla vergisi
Enderde: orda
Eşlerin birbirine hitap sözcükleri: er, koca, herif, bey-avrat, hatun, hanım, kadın, kız
Er kalkmak: erkence, şafakla birlikte
Ekelge: tahıl ekilmeye uygun arazi, yer
Entari: fistan, kadın elbisesi
Epeyi: çok
Essah: doğru, gerçek
Eyleşmek: yerleşmek,oturmak
Elcek, Ellik: eldiven
Eder'i: değeri
Eğişmen: eylenmeyin
Erkeç: erkek keçi
Esberi: külde pişen bir çeşit ekmek
Etük,edik: çarık, papuç. Yumuşak ve renkli sahtiyandan yapılmış sokağa çıkarken ve seferde giyilen kısa konçlu lapçın
Engeme, engebeli arazi :set mani
Eyşi: ekşi
Eyleme: oyalama
Eski çamlar bardak oldu: devir değişti eski tutumların değeri kalmadı eskiden bahsetme anlamında
Eveli: geçmiş zaman
Efelenmek: horozlanmak
En, damga vurmak: oğlak ve kuzuların kulağını keserek işaret koymak
Emen: bağ çubuğu,ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur 2. çocukların oyun oynarken açtığı çukur
Eyef : kağnı ya da saban oklarını boyunduruğa bağlayan halka biçiminde bükülmüş ince ağaç
Eğitmen: öğretmen
Em: halk ilacı, çare
Ecza: ilaç 2.ayna arkasındaki sır
Enesi, ensi: çadır kapılarını örten dokuma örtü
Ezza: kibritin yakılmak için sürüldüğü kısım
Esger: asker
Eyne: küçük
- F -
Fıcıtmak, Fıldırmak: fırlatmak,döndürerek savurarak atmak
Fırtmak: yerinden çıkmak, fırtık
Fırdolayı: etrafı, çevresi
Fıyık: ıslık, sıtlık
Filik: tiftik keçisi tüyü, angora
Ferik: tavuk civcivi
Fingirdemek; oynaşmak
Feldirdemek: şaşkınlık ve korku nedeniyle eli ayağı titremek
Falaka:
Fanila: kollu atlet
Fıymak: kaçmak
Fişkele: salyangoz
Foşalmak: boşalmak
Fillemek: kapıyı sürgülemek,kilitlemek, çengelli sürgü
Fer: gözdeki ışık
Fos: fos çıkmak
Fes:
Foşlamak: faştır fuştur
Fistan: elbise
Fişne: vişne
Fışırdama,foşurdama:
Folluk, holluk: tavukların yumurtladığı, kuluçkaya yattığı yer
Fiy: yem bitkisi
- G -
Gah, geh (e a arası bir ses) öküz ve manda için de GAH denir
Gahdemek=sürmek (atları?, öküzleri?, atı?, eşeği?)gehdemek olabilir. Heşt de öküze yürü demektir. Doohaaah: dur anlamına gelir.
GAK =Kalk
Gakaç olmak=mesela çamaşırlar kışın askıdaykendonarsa böyle denir. sertleşmek anlamında kullanılır.
gakdu=ittir
Gakırdak,Kakırdak= Kuryukyağının tavada kalan kızarmış atıklarına Gakırdak-Kakırdak-Gıkrdak deriz.. (Kemiksi dokuların ortak adı)
Gaklamak: Elma armut gibi meyveleri en az ikiyeayırmak. Hoşaf yapmak.
Galafat: Kağnı arabasıyla buğday saplarını tarladangetirirken sapların düşmesini engellemek için korkuluk kullanılır; merdivenebenzer. Merdiven dikine, bu da yatay kullanılır.galafat: kağnı arabalarının üzerine konulan ot,buğday sapı vb.şeyleri taşımaya yarayan alet
galubela=çok eski(galubeladan kalma denir)
gama:1.bıçak,2.odun yarmak için kullanılan büyük ağaççivi,3.ağaçlarda aşı yaparken
Gama-kama= İki şeyi iyice sıkıştırmak için aralarına çakılan, birucu ince, diğer ucuna doğru gidildikçe kalınlaşan, genellikle ağaçtan yontulmuşparça. Mesela tırpanın sapı ile, tırpanı iyice birbirine sabitlemek içinkullanılan ve tırpandaki halkadan ince ucu geçirilerek, kalın uca gelincesıkışmayı sağlayan alet.
gamçı=Kırbaç
Gamış= Ergen çocukların zerei içinkullanılır. “Gamışa su yörüdü mü?”
Gañırtma= Kanırtma, ayırma, büküp zorlayarakyerinden oynatma, ikiye ayırma gibi anlamları olan
gapgaşuk: tabak ,kaşık
Gapıgıcırdaması
garaltu: hayal meyal görünen, karartı
garasakız: çam sakızı
Garasına çarpmak= tarlaya ekin ekilir ekilmezşiddetli yağmurlara maruz kalması
garavana:büyük yemek kabı
Garga=karga,
Gaşurganı= Semerin önündeki kabarantıya kaş(gaş) denir. Semerin iki yananda iskeleti oluşturan tahtalara da"gaburga" denir .Gaburganın iki tarafta en üstte olanlarının uçları gaşıniki yanından ileriye doğru 15-20 cm uzanır. Bunlara da "guş"denir."Semerin gaşı guşu galmamış" dediklerinde bunlar anlaşılır.Hayvana yük sarmak için, semerin kaşından dolanıp, guşuna bağlanan 10-12 metreuzunluğunda 1 cm kalınlığındaki urgana "gaş urganı" denir.
Gaş= Kaş, en yüksek yer 1. Kaş 2. Birşeyin veya yerin en yüksek yeri. "Semeriñ gaşı, depeniñ gaşı... "
Gaşo= kaşağı Gaşo=Demirden veya kalınsac' tan tarak şeklinde yapılan, atları kaşımak için kullanılan bir tür tarak.Kaşağı.
GAŞUK= KAŞIK
gaşukluk: kaşıklık,kaşıkkonulan yer
gaşuntu: kaşıntı
GATUK= Katık (Ekmekle yenebilecek herhangibir yiyecek),bazende yemeğe pişmesine yakın eklenecek malzeme içindekullanılır(Şo çorbayı gatuklayıve)
Gavile=Sağlamlaştır, berkit
GAVİLEMEK=Sağlamlamak
Gavilleşmek: Sözleşmek
gavralamak: kavralamak,sıkı tutmak
gavruk: ateşte,yada güneşte yanmış,
Eldeğirmeninde patlamış mısırın patlamamışları çekilir, şeker katılır, ona gavutdenilirdi. (Merkez/Budamış Köyü) Bu gavut yalancı GAVUT yani esas gavut Ahlatkurusundan yapılır. Buğday kavrulur Ahlat ile karıştırılıp dövülür İçine mısırnohut gibi elma kurusu gibi değişik ürünlerde katılarak su değirmenindeöğütülür. Bu 1970 öncesinde hasat sonrası mutlak yapılan kışın olmazsaolmazlarından bir yiyecek.
Gazuk= kağnı arabasında, göbüyü arabaya sapitleyen, göbü ileokun bibirine bağlanmasındaki yardımcı ağaç aparat,
Gebre=,Atların kuyruk ve yele tüylerinden iğrilerek iphaline getirilip tığ ile örülerek yapılan kıl bir kese dir. Hayvanlarıntüylerini parlatmak, kaşımak,masaj yapmak için kullanılır. Gebre= hayvanları yıkamada kullanılan kese,
Gebre=atlarınkaşağılanmasından sonra masaj yapılan kıl kese
gebre= gebre suratlı, gebregöbel gibi kızgınlık, öfke anlarında kullanılır.
gelebe: 1.sarılmış iplik,2.kuyu dolabıgelebe-kelebe=1-kuyudansu çekmede kullanılan ipin sarıldığı çark, dönen alet.2-eğirilmiş ipin yumakhaline getirilmesinde kullanılan döner alet, çark, çıkrık.
gelepceklü: hastalıklı, maraz
gelep-kelep=yumak haline getirilmemiş ip çilesi
Gelik=yazın hayvanların konulduğu etrafı kııyıylaçevrili yer. Gelik=Etrafı parmaklıkla çevrilmiş hayvan konulan yer.
GEREN,AVLOO=TARLANINETRAFINI KAPATMAYA YARAYAN UZUN SIRIK***
Geren= Avlo, Avloo= Tarla bahçe kenarlarına,direk dikkerek, hatıl; denilen iki tarafı yontulmuş uzun kalasların direklereçivi ile çakılarak, kapatılmasına denir. Avlo=çit Avlo= 1.Uzun sırık, 2. Tarla bahçe çevresindeki çit. AVLOO=GEREN= TARLANIN
ETRAFINI KAPATMAYA YARAYAN UZUN SIRIK***
geri yanki: arkadaki,geride kalan
Geriz=?
Germeç : 3-4 metre uzunluğunda 10-20 cmkalınlığında ağaçların ,budaklarını ve eğri yerleri az çok yontulmak suretiyleelde edilen 'dilme" benzeri ağaçlar.Tarla ve bostanlara hayvanlarıngirmemesi için avlalara çakılır.
Germeç=Göknar ağacının gövdesinin"V" şeklinde oyulması ile yapılan, genellikle yağmur oluğu olarak vesu iletiminde kullanılan oluk. hüseyin bey. Araç'ta poyra deriz biz de
Getü : Getir
Gevelemek: Ağzına aldığı yiyeceği yutmadan çiğnemeye devam etmek.
Gevme=Çiğneme(Şu sakızı garşumda gevip durma)gevmek :1-ağızda bir şey çiğnemek,2-biriyle dalga geçmek
Gevilcen= Sobaya yada ocağa yakın oturulduğunda kol ve bacaklar
dasıcak etkisi ile ciltte oluşan dalga dalga kızarıklığa denir.
gevşenmek=çiğnemek.
Geyin= (İneğin geyni ) İneğin rahmi
geyirmek: ağızdan gazçıkarmak
Gına=Kına
gınağ geldi=gınaa geldi=bıkkınlıkgeldi
gınağ götüdü=gınaagötüdü=bıkkınlık yaptı
Gındap=çıbıklı uçurtma ipi=sicimin birazkalını
gındıra= zayıf?
gınnap veya gındap=sicim=çıbıklı uçurtma ipi,,emme öcük galın olu,gopmasındeye, kınnap İNCE İP
gınnap: kındap,ince bükülmüş kendir ipi
GIRKLIK=Koyunların yünlerini kırkmak içinkullanılan irice yaylı makas türü
Gırklık= Koyun yünü kesimindekullanılan makas gibi alet.
Gırkmak= Kesmek (Saç, tüy için)
Gıyba= diye bi kelime aklıma geldi şimdizannımca Selalmaz Cenahlarında kumaş kenarı anlamına geliyor idi. Bizde devar.Don gibi giyeceklerin lastik takılan yerine denir
Gıyba= Don isimligiyside kullanılan rastık nev-zuhur (sonradan görünme ) bir şeydir ki, bundanönce rastığın yerine, 1-1,5 metre uzunluğunda, eni de uzunlamasına katlanarak0,5-1 cm ye düşürüldükten sonra, sıkıca dikilerek adeta ip haline getirilmiş bez şeritler kullanılırdı ki, bunların adına "uçkur" denirdi.
giller= Bir takı var sıkkullanılan-giller(Ahmetgiller)
Gine= Yine
GOBÜ= KAĞNILARDA ÖN VE ARKADAKİ UZUNÇIKINTILIĞI AĞAÇ***
Golañ:Semeri eşeğin sırtına bağlamaya yarayan yünden örülmüş iki-üç parmakgenişliğinde şerit.
Golan=semeri hayvana bağlamak için 5 cmgenişliğinde dokuma
GONAG=Konak
Gonç: Çorabın üst kısmı.GONÇ=YÜNÇORAPTA BOĞAZ KISMI***
Göbü: Kağnı arabasının üzerine yük konulankısmı,ok:Öküzlerin arabaya bağlandığı sivri kısım. Göbü= kağnının parçası
Göce= semerin gancasına verilen ad Göce=Arpanın değirmende hafif kırılmasından sonra yapılan arpa çorbası.Piştiktensonra kiren eğşisi katılır.
Gömgök: masmavi
Gömü= Hazine
Gön: Ham deri,deri sığır derisi
götümek: götürmek,alıp gitmek
götün götün:geri geri gitmek, Ardı ardına, arka arkaya, Götüngötün gitme= geri geri gitmek
göv-göğ:gök yüzü
Göynük:İçinde yer yer su çıkan çevresiağaçlık tarla. verimsiz arazi
Gulak= kağnı arabalarında, kayış ile arabayı boyunduruğabağlayan ağaç aparay
Gullep=Pireçol=Kapılarda eskiden bu günkümenteşelerin işlevini yerine getiren, el yapımı metal aparatlar..
Guş=? (Gaş urganı= Semerin önündeki kabarantıya kaş(gaş) denir. Semerin iki yananda iskeleti oluşturan tahtalara da"gaburga" denir .Gaburganın iki tarafta en üstte olanlarının uçlarıgaşın iki yanından ileriye doğru 15-20 cm uzanır. Bunlara da "guş"denir."Semerin gaşı guşu galmamış" dediklerinde bunlar anlaşılır.Hayvana yük sarmak için, semerin kaşından dolanıp, guşuna bağlanan 10-12 metreuzunluğunda 1 cm kalınlığındaki urgana "gaş urganı" denir.)
GUŞAK=Kumaştan yapılan bel kemeri
Guşlasdik=Sapan
Güme,Emzikli buzağıların konulduğu bölüm.
Gümele= yeni doğan hayvan yavrularının koyulduğu damiçerisinde bölünmüş küçük bölüm (( araç)) gümele=ahırda buzağı konulan yer çeten veya çiten olarak geçer. Tosya’da Bağ evi.
Güvlek, sapsız ahşap kap, güvlek:1. kuyudan suçekmek için kullanılan kova ,2. tahtadan yapılmış kova,
Güvlek= 40-45 cm yükseklikte,25-30 cmçapında,ağaçtan yapılma su kapı.
Güvlek=yoğurt mayalamada kullanılan ahşap(çam veya gürgen)kap
Gülek: Pekmez, yağ konur, ağaçtan mamul kulplu, derin bir kap.
Gafa kağıdı: nufus cüzdanı, hüviyet
Galgımak: zıplamak, hoplamak, oynamak
Gavlamak: kabarmak, esas parçadan ayrılmak
Ganırmak:
Gavuk: işlenen iplik
Gaykılmak:
Gıynaşmak, gıyneş:
Guzine: fırınlı soba
Gazel: kuru yaprak
Göğermek-güvermek-göyermek: yeşermek
Güzle: sonbaharda yerleşilen yer
Gevmek: ısırmak, dişlemek, çiğnemek, ezmek
Gocuk: mont, parke, içi kürklü parka
Geysi:
Götcek: tahtadan yapılmış oturak
Gözer: iri geniş gözenekli kalbur kalbır, büyük elek
Gedik: bel, dağ geçidi, araf, boşluk, eksik
Göynük: çok olmuş,çürümüş, eskimeye yüz tutmuş
Girgeç: girişken, sosyal, atak
Gözünün feri, çırası (ışığı) sönmüş: kör olmuş
Güleç: güler yüzlü
Gubarmak, gobarmak hindi gibi: gururlanmak, kibirlenmek, şişinmek, dayılanmak, kabarmak
Gunnamak: yavrulamak, doğurmak
Geç: yetişememek, ilerle
Gine-yine: tekrar (gına geldi, çok uzadı)
Gocunmak: alınmak
Güdük: kısa
Güç: zor
Gürleme: kuvvetli yüksek ses
Göde, gödek: kısa, şişman, göbekli
Göçük, göçkün: yıkık, çok hasta, halsiz, geçkin
Gavurga, gavırga: Kavrulmuş buğday, mısır patlağı
Gıdım gıdım: azar azar
Gücenmek: darılmak, incinmek, küsmek
Gök: açık mavi, turkuaz rengi tonu
Göğ, göv: olmamış, ham, yeşil halde
Geğirme: mideden gelen ses
Gözü kamaşmak: gözünü almak, şaşırmak
Gönül: iç
Gıpran: toplan, hareketlen, davran.
Gubat: kaba, uygun olmayan, patavatsız
Guz: gölgeli yer, dağın güneş görmeyen yamacı
Güz, güzün: sonbahar, hazan
Gelep: bir tutam ip
Gevrek: kuru, çabuk kırılan, çıtır çıtır
Gugumavvuk: baykuş
Gam, kasavet: üzüntü
Gurka yatmak: kuşun yumurtalarının üzerinde yatması
Geçek: geçit, yol, yaka
Gebermek: ölmek
Gaga: mıdık, ibik
Gurbet: yabancı yer, yadel
Gelipbatır: işte geliyor
Gerneşmek: kollarını yana açıp,derin nefes almak
Gününü göstermek: cezalandırmak
Gumpir, kumpir, kompil: patates
Guşane: iki tarafı kulplu tencere
Gırla geçmek: kırıla kırıla gülmek
Gıranlık: çok kişi
Günülemek: çoçuklar arasında kıskanmak
Gobak: kozalak
Girey: pazar günü
Gergi: perde
Gercik: bencik 2. lafa karşılık veren,saygısız
Gar: durak yada toplanma yeri
Gıymatlım: kıymetli
Gıymatı yok: kıymeti yok
Goley: kolay
Gali: artık, bundan sonra
Garpız: karpuz
Galaba: kalabalık
Güğüm: güyüm: bakır büyük ıbrık
Gayış: kemer
Günaşık: ayçiçeği, ayçekirdeği
Gayıl olmak: razı olmak
Gömü: hazine
Gözelemek, gözemek: örme yün çorapların topukları eskiyince tığ ve yün ip ile eskiyen yeri örmek
Gayme: para. kaç gayme denir.
Gütmek:hayvanları otlatmak takip etmek
Göz:2.gömme dolap, çekmece gözü
Gün dönümü: 21 haziran
Gönenmek: mutlu rahat hayat yaşamak
Gazyağı:
Gaz lambası: kandil
Gön, gönü: hayvan derisi, kösele
Güccük: küçüçük
Göstergeç: televizyon,bilgisayar
Gidişmek: kaşınmak. iyileşecek yara gidişir.
Gövel: yeşil başlı (ördek)
Gonşu: komşu
Gonalga: konaklayacak mola yeri
Göcek: bir karış boy'a gelmiş ekin 2.sebze bahçelerinde fide dikmek için açılan yada fide dikili çukur.
Gökçek:
Gün han 0ğulları: bozoklardan. Boyları kayı, bayat, alkaevli, karaevli
Gediz: kırım hanı 2. çalışma çaba 3. su birikintisi gölcük 4. içinde su birikmiş çukur
Göynük: arpa torbası 2. ufak süt kabı 3.kıldan yapılmış yoğurt torbası 4.orman yakılarak açılan tarla 5. yanık yanmış
Gındap: ip
Gayma: para
Guvatlı: kuvvetli
Garer: yeterince, kararında
Goğsamak:
Garaz: iftira
Gidişti, gicişti: kaşındı
Gezlemek: bir yeri ölçmek, 2.nişan almak, 3.okun gezini kirişe yerleştirmek
- H -
Habaranamaz: laf anlamaz,bildiğinden şaşmayan
Habire= durmadan (Habire konuşuya.)habire-hebire: devamlı,sürekli
haçan : her zaman ,devamlı
haggaatmi?: Hakikat mi? Gerçekmi? haggaatmi
hak:1.tahıl ölçmeye yarayan kap,2.düğünlerde gelin almayagitme, Hak= (En büyük) tahıl ölçme kabı
Haka gitme= Gelin almaya gitme töreni
hakçı: düğün alayı,gelin almaya gidenler
HAKKAT= Gerçek
halbüsem: halbuki
Haldur huldur: Dikkatsizce, rasgele düzensiz
halıkmak: gelişmek ,büyümek
halıkmamak: gelişmemek, büyümemek
Halka= öküz arabasına tarladan yüklenen destenintutturulması için kullanılan urganın arasına takılan halka şeklindeki ağaçaparat, Halka= Saban ve öküz arabasının boyunduruğa bağlantısını sağlamaktakullanılan ağaç alet.Arabanın veya sabanın oku bu halkanın içine sokulur veçıkmaması için, "Dedekılı" isimli aletle de sabitlenirdi. Her ikialetin de sert ve dayınklı -kiren gibi - ağaçlardan yapılması esastı.
Halva:Helva
hambar: ambar, büyük kiler
HAMBAR= Ambar, kiler
hamla: hamle
hamur: makarna vb. yiyeceklere verilen isim
Hamut= atların başına arabaya koşmak için takılan alet
HAMUT= koşum atlarının boynuna takılan,oradan da arabaya bağlanan alet
hapaz:avuç, Hapaz: Avuç içi, HAPAZ= Ayrıca samandoldurmaya yarayan alete bizde YABA. ılgaz taraflarında da HAPAZ deniyor. HAPAZbizde avuç anlamında kullanılıyor. (İki hapaz leblebi ver)Hapaz: İki eliile birlikte almak. "Bi hapaz cöğüz alduk"
Hapır,Hapır yeme:Çabuk çabuk ve çokca yemek yemek.(Hapır hapır yeme olum şu yemeyi dıkanacayasınşindi)
hapur hupur= çok hızlı şekilde tüketmek.. genellikleyiyecekler için kullanılır, hapur hupur=? (Apur sapur?)
Haralda= galiba sanırım anlamında kullanılır
Harar: Büyük çuval. Keçi kılındandokunurudu.Güvenilmez kişiler için 'Onunla harara girilmez' denir.Harar=Çokbüyük çuval
harar: harhar, büyük çuval
Harlamak-parlamak= Birdenbire kızmak
harman: buğday,arpavb. ürünlerin bir araya toplanıp hasadının yapıldığı yer
Hevle,
HEVLİ=Köy evlerinden dışkapıdan içeri girildiğinde,dış kapı ile içeri merdivan başına kadar olanaradaki boşluk
hevlü = avlu ( Orta Asya Türkçesinde havludiye söylenir)Avloo: Avlunun etrafını çeviren kıyıya da deniyor.
zembelek = zemberek
toğuk = tavuk
zoba = soba
Hevlü= avlu, evin avlusu
hıltar:buzağıların boynunabağlanan bezden halka şeklinde yapılmış tutacak
hıltar:kadınların başlığını boyunlarına tutturmaya yarayanboncuklu ip(köçekli)
Hısım= Akraba
Hışım : Çıkış, Azarla karışık sert konuşma..
hipçi-höpçü : kavak vesöğüt dallarının sürgününden yapılan düdük
HOBU: Büyük
hobu:iri yarıHobu= 1.akbaba, 2. hindinin erkeğine hobu dişisine ibi denir.
Herk: Çiftçilerin tarlayı sürüp güneşletmek, ot vesaireden temizlemek suretiyle dinlendirmeleri, nadas.
Han: büyük devlet, ululuk,soy,
Hasbelkader:
Halbüsem: halbuki
Hanay: iki katlı büyük ev, avlulu ev
Hayat: oturma odası, salon, odaların arasındaki boşluk
Hane: ev halkı
Haşeş: haşkeş, haşhaş
Haçça, haççe: hatice
Hergele: karakaçan eşek
Hıyar: salatalık
Hallaç: yün pamuk kabartma aracı
Hasır: kuru kamıştan yapılan fakir halısı
Han: eskiden yolcuların konakladığı kaldığı yer,otel motel
Heyam,helleam,elleam:
Hora geçmek: kıymeti bilinmek, hoşnut olmak
Hırık: zayıf, halsiz, cılız
Hısım: akraba, yakın
Hasım: düşman
Hışım: kızgınlık
Hopuç: bebeği sırtta taşımak
Hambeleş: murt, mersin ağacı meyvesi
Halaz: alev
Hayta: söz dinlemeyen, yaramaz-haylaz,
Hemi: öyle mi
Heder:
Helke: kova
Hana:
Hergele, güdü: inek sürüsü
Hodul: kendini beğenmiş
Hangırda: nerede
Heye: evet, öyle
Hoşnut: memnun kalmak
Hoş: güzel, sevimli
Halka: daire, yuvarlak tel
Horanta: aile fertleri, ev halkı, kadın ve çocuklar
Hayvan yavruları: cüllü, cülük, kıri, sıpa, buzağı, oğlak, kuzu, malak, kulun, tay, enik, bosi, göcen, civciv, ferik, palaz, köşşek, boduk
Hele-bir gelsin: sözü kuvvetlendirici sözcükler
Hani: nerede
Horgörmek: aşağılamak, basit görmek
Hörflenmek: heyecanlanmak, hafif korkuya kapılmak
Hayıflanmak: kötü beklenti
Heves: özenti, arzu, istek
Hu: şu
Hunu: şunu
Huna,hona: ona,şuna
Ho: o
Hindi, hincik: şimdi, şincik
Ho: öküze yürü komutu
Hoşt: köpeği azarlama sözcüğü
Höst:durması ve uslu olması için ata söylenir.
Höpürdetmek: bir şeyi sesli şekilde içmek
Haylamak: seslenmek
Hı, he: tasdik ve dinlediğini belirtme sözcüğü
Hah, tüh: eyvah, yapılması gereken "bir şeyin unutulduğu hatırlanınca söylenen söz.
Harar: büyük örme sepet 2.büyük çuval, dağarcık
Hondur:
Hoyrat:
Hayıflanmak: üzülmek, sıkıntılanmak
Hela: tuvalet, ayak yolu, kenef
Hırlı: kaliteli değerli
Hıdıdım çekmek: çok üşümek
Halt: iyi halt ettin denir.
Helmelenmek, millenmek: kuru fasulye içinde söylenir.Yemeklerin özleşmesi
Haşat:
Herek:
Haggadden: hakikaten
Henkinden: elindekinden
Haşara: çok yaramaz
Heybe:
Harana, haranı, hereni: büyük bakır veya toprak tencere
Hepicii:
Heft: osmanlıca sözlükte 7 anlamına gelir.
Hafta, hefte günleri: yekşenbe 1.gün anlamında yada duşebe pazartesi, selase 3 anlamında veya şişenbe salı, çarsamba (cehar 4 şenbe gün) ceharşenbe, (penç 5 şenbe gün) perşembe, cuma, cumiytesi cümertesi, girey pazar
pa-yemek, zar-yer anlamındaymış. Şenbe, şembe- gün,kün anlamındaymış.
Hızmeker: erkek hizmetçi
Hapaz: bir avuçun aldığı kadar
Hak: köyde çoban imam ve bekçi olan görevlilere verilen ücret.2 değirmende un öğütme karşılığı verilen ekin
Hıdrellez: baharın başlangıcı 6 mayıs
Hamır, hamıraşı: hamur
Hayrat: halkın yararlanması için yapılan okul, çeşme hastane yapı. Sevap kazanmak için yapılan iyilik
Hörtlek,pörtlek: patlak göz 2.cıvık şeylerin kabuğundan dışarı çıkma durumu
Hırpalamak:
Hadi:
Halımız: halimiz
Hörgüç: örgüç,kambur
Hav: yünlülerin, kadife, çuha gibi kumaşların yüzeyindeki ince tüy
Höllük:
Hemdem: birlikte yaşayan arkadaş, canciğer arkadaş
Hozan: birkaç yıl sürülmemiş, dinlemeye bırakılmış tarla
Horasan: tuğla ve kiremit tozunun su ve kireç karışımı ile yapılan harç
Halva: helva
Hisar: kale
Höyük: eski çağlardan kalma medeniyet kalıntılarının zamanla tabi olayların tesirinde kalarak meydana getirdiği yayvanca toprak tepe 2.mezar, tümülüs
Hoyuk: ekin tarlalarında, bağ, bahçe ve bostanlarda, kuşların zarar vermesini önlemek için dikilen, insana benzeyen kukla, korkuluk
Harım: bahçe duvarı
Hır: kavga
Helik: odun
Horanta: aile
- I -
Irgılamak:
Irgat: amele işçi
Iccık: biraz, az
Iccak: sıcak, hamam
Incık, gıncık: fazla inceleme
Ih: deveyi yere çökertme komutu
Irgalamaz: ilgilendirmez
Işıldamak: parlamak
Işımak: aydınlanmak
Irak: uzak
Istar: bez, kilim, halı tezgahı
Iprık: su kabı
Ilgıt-ıfıl-üfül üfül-püfür püfür: hafifçe tatlı esen rüzgar
Ismanak,ısmılak: ıspanak
Isran,ısıran, eğsiran, gazıyan: hamur kesme aleti
Imızganmak: uyuklamak,uyku ile uyanık halde olmak
Irvasala:
Ilgıdır: masıra durumuna getirilmeden önce ipliğin üzerine sarıldığı dört kollu döner tahta araç.
Eskiden dokumacılıkta çile iplikleri ölçmekte kullanılan uzunluğu bir metreye yakın ve uçlarına bir karış çivi sokulmuş ağaç ölçü aracı.
Iştın: toprak kandil, aydınlık
Ilgar:
Ilkı: at, koyun, keçi sürüsü, 2. kuytu yer 3. fidanlık 4.soy sop
Ildız: yıldız 2. ipliği çile yapmaya yarayan iki ucu cengelli tahta araç
Gaylak: dişi deve
- İ -
İhi, İhicik: dahacık
İhicanak: işte
İlmek: tutturmak, bağlamak, ilgeç
İletmek, eletmek: götürmek, söylemek
İlyen: leğen
İliştir: iğneyi iğneliğe iliştirmek, takmak geçirmek koymak
İmildemek: kişi yada ufak çocuğun gücüne gidip, mahsun olunca dudakların titrek durması konuşması
İtdaşlamak: boş gezmek
İbik: gaga, mıdık
İşmar: gözle işaret etmek
İri: kocaman, büyük
İrkilmek: korkuyla sıçramak
İçine sinmek: benimsemek
İçlik, işlik: gömlek, mintan, göynek
İşdah: yemek yeme arzusu
İşkilli: kuşkulu
İniş: yokuşun ters tarafı, bayır aşağı
İsilik: vucudda sıcaktan nemden çıkan kızarıklık
İkircikli: ince fikirli, evhamlı, kararsız.
İnme: felç
İcar:
İrkmek: biriktirmek
İlersük: şalvar uçkuru
İbrik: ıbrık, ıvrık
İrsi: genetik
İddirseği:
İllik: kalabalık
İlibada: labada efelek, sarması yapılır
İğne yudası: iğne deliği
İdare lambası: aydınlatma aleti
İlikmen: eskiden kullanılan toprak kandil, İdare kandili, Küçük fitilli lamba, Ocak başında asılan yağ kandili
İlkin: önceden eskiden
İnne: iğne
İzbandut:
İskarpin:
İlkteşrin: ekim ayının ilk adı
İyidemir,iğdemir,eydemir: marangozların tahta yontmakta kullandıkları demir keski
İğ: pamuk yün gibi iplik eğirmekte kullanılan,ortası şişkin,iki ucu sivri ve çengelli olan ağaçtan yapılmış araç.Eğirmen,Kirmen
İaşe: bakıp besleme, yedirip içirme
İçün: için
İğdir: Türk oğuz boyunun, 24 ana boyundan biridir. İğdir,Iğdır: İyilik yiğitlik büyüklük bahadırlık anlamına gelir.
İğilcen: yabani tarla başağı
İmdi, hindi, şincik: şimdi
İteleme:kakıtma, kakma
- K -
Kasnak: yer sofrasında sininin altına konan ince tahtadan yuvarlak elek 2.kumaşa nakış işlemek için ince kasnak.
Kil: yumuşak kum. saç yıkamada kullanılır.
Kalay: kızıl bakır kaplara yapılır. yemeği çalmasın denir.cila gibidir
Kapız: koyak, dere, kanyon, vadi
Karaltı, karartı: alacakaranlıkta iyi seçilemeyen hareketli varlık. gölge
Kaykılmak: kösülmek, uzanmak
Kanırmak: zorlamak
Kese: yakın, kısa kolay yol
Keçe: yünden yapılır.
Kesat: az
Külah: şapka, başlık
Kubuz: palavra
Kürsün-kürtün: kar yığını
Keşik: ödünç verme suretiyle yardımlaşma. Sıra
Kuytu: rüzgarsız yer
Kirman-kirmen: eğirtmeç, ağaçtan yapılmış, el ile yünden ip eğirme aleti, iğ
Katık: ekmeğin yanında yenen peynir ve benzeri yiyecek
Karaböcü: canavar, kurt
Keçi adları: oğlak, çebic, seyis, erkeç, teke
Koyun adları: kuzu, öveç, toklu, şişek, kıcık, koç
Keven: dikenli, çiçekli yayla bitkisi
Koyun koyuna: iç içe
Kuz: güneşsiz, serin yer
Kıran girmek: davarın salgın hastalık nedeniyle aniden ölmesi
Kekeç: elma eşiği, çekirdekli kısım
Kösre: bileyi, masat (bıçak ağzını keskinleştirici alet)
Kös: savaşlarda törenlerde at deve yada araba üzerinde taşınan, işaret vermekte kullanılan,bakır üzerine deve derisi geçirilerek yapılmış çok büyük davul.
Kösülmek: yayılmak
Koduş: kendini beğenmiş
Keleş: yakışıklı, sevimli
Kalgımak: zıplamak, hoplamak, sıçramak, şaha kalkmak, hareket etmek
Küt: ağzı kesmeyen bıçak, makas
Kongur-konur: hafif esmer
Kesek: sertleşmiş toprak parçası
Kovuk: boşluk, delik, küçük mağara
Kakmak: sokmak, itelemek
Kopuk: bütününden ayrılmış, serseri
Kupay-zağar: tazı, av köpeği cinsi
Kemre: tezek, kurutulmuş hayvan gübresi
Kangrılmak: devrilmek, yan yatmak
Karalamak: kötülemek
Karaçalmak: iftira etmek
Karmak: suyun toplanması, yükselmesi
Kargın: akmayan su, birikinti
Koca: erkek eş, yaşlı, büyük, iri, bey
Koçak: babayiğit
Kostak: havalı yürüyen, kasılarak gezen, koduş
Kürnemek: koyunların bir araya toplanması, kürelenmesi
Karaltı yer: gözden uzak köşe
Koyuvermek: salıvermek, bırakmak
Kak: meyve kurusu
Koruk: olğunlaşmamış üzüm suyu
Kelem: lahana
Kelek: ham kavun
Körsen: karanlık, az ışıklı, seçilemeyen, sönük
Kurcalamak: karıştırmak, oynamak
Koz: avantaj
Köstek: bağ, ayak bağı
Keşen: zincirden yapılmış yular yada ayak kösteği
Kızık: kızgın, sinirli
Kepenek: çobanların soğuktan korunmak için giydiği yün paltosu,giyimi, uyku tulumu
Kuşvıcırtısı: kuş sesi, cıvıltı
Körpe: taze, genç
Köstü: köstebek, tarla faresi.
Kahkül: saç perçemi, alındaki saç
Koyun gütmek: koyunu otlatmak, merada yaymak
Kene: bit, pire, sakırga cinsi bir parazit (koyunlarda olur)
Kayırmak: gözetlemek, kollamak
Kısmak: azaltmak
Kıraç: susuz, sulanmayan yer, kır
Kırıntı: kazıntı,döküntü, küçük parça
Kürümek: karı damdan aşağı itmek
Kanırmak: zorlamak
Kaklık: içine kar ve yağmur suyu dolan çukur taş
Kapçak: kap, bir şeyin üzerine örtülen şey
Kelik: pabuç, terlik
Kayrak: oynak taşlı yer 2.kayrak taşı, düz ince taş
Koyver: bırak gitsin
Kırpmak: makasla kesmek, kırpıntı,kırt kırt
Kabarmak: şişmek
Kılmak: yapmak, etmek, yerine getirmek
Kısık: dağ geçidi, boğaz, çukur
Kısılmış: sıkışmış, büzülmüş, azaltılmış
Kırnap, kınnap: balmumu sürülerek sertlik ve sağlamlık verilen kalın dikiş ipi. ip, urgan, örk 2.Kenevirden yapılmış ince sicim, kalınca iplik
Kancık: dişi hayvan
Kaygısız: dertsiz
Kırağı, çiy: sisin otlarda bıraktığı ıslaklık
Kop: gel, ayrıl, koş
Kopmak: kırılmak, ayrılmak
Kasmak: önünü kapatmak, geri çevirmek
Katlamak: bükmek
Kutlamak: talih, saadet, şans iyilik istemek, teprik etmek
Kaypak: dönek, sözünde durmayan
Kuş sekmesi: kuşun yürümesi
Kurşun sekti: sıçradı, hedefe değmedi
Kaltak:
Kötek: tokat
Kertmek: yontmak, çendik atmak,gedik
Konalga: yaylaya çıkarken dinlenilen konaklama yeri
Kır: ak, kırçıl,kırgıl
Kısmı: cimri, hasis, varyemez, pinti, eli sıkı, tutumlu
Kütürdetmek: ses çıkarmak
Katlanmak: dayanmak
Kürelenmek, küren: koyunların biraraya toplanması
Kater: dizi, sıra
Kargı: uzun sopa, sırık, çubuk
Kursak, gursak: mide, karın
Küspe:
Kıymık: kesilen küçük ince ağaç ve odun parçacıkları
Kodaman: yaşlı ve zengin kimse
Kümük burun:
Konak: saçtaki pul pul kepek,kıltık
Kef, çirk: turşu üzerindeki beyaz köpük
Karabaş: çoban köpeği cinsi
Kırba: kolda taşınan su kabı
Kışlama, kişelemek: baştan savma gönderme 2.tavukları kışladım,kooladım kovaladım.
Kelepir:
Kavilleşmek: sözleşmek
Katre: damla
Kavuk: dantel ipliği içindeki karton 2.Nasrettin hocanın başındaki kavuğu
Kaneviçe: işleme
Kaale'ye almak: umursamak
Karma,karmak:
Kontsun, künt akıllısın denir.
Kapa: kapat
Kağut, kavut: leblebi ve kuru ahlat tozu
Kağun,kavun:
Kaçılmak: çekilmek
Keymek: giymek, kedmek
Kermek: germek
Kirmek: girmek
Kâl: kaynayan çaydanlık içine bağlayan kirece denir.
Kay: kusmak
Kumpir: patatese denir.Afyon ilinde
Kırkyama: eskiden parça basma kumaşlardan yorgan yüzü yapılırdı.
Karo:
Katran:
Kışlag: kışlak
Kesgü: keski
Kenç: genç
Kogşak: çürük, gevşek
Kolan: eğeri semeri atın karnından bağlayan kemer
Kolaç: kulaç
Kırkbayır:
Közlük: mangal
Kof:
Kotarmak: yemeği başka kaba boşaltmak.
Kömeç,közmen,gömme,kömbe, közleme: sıcak kızgın kül'e gömülerek pişirilen çörek ekmek
Kov, gov, koğu: dedikodu
Kirelik: banyo yapılan yer
Köv: köy
Kiprik: kirpik
Kıpık: yarı kapalı göz
Kestirim,kestirme: kısa yol
Kıstıraç, kıskaç: mandal
Konç: ayakkabının arka kısmı
Küdmek: güdmek
Kurna: hamamda su dolu, tas ile su alınan yer
Kurun: çeşme başında iki eli birleştirip, su avuç içinde içilir.
Kaynatma: tencere büyüğü, kazan küçüğü, kupsuz kazan
Kırık derik: ufak tefek şeyler almak
Kağnı: öküz arabası
Kuşane, kuşahana: içine yemek konan bakır kap, tencere
Karık: bahçede sebze ekilen bölüm
Kerpiç ev: tahta destekli toprak ve saman karışımından yapılan ev
Külliyetli: yeterinden fazla,bir hayli,pek çok
Kavsamak: korumak 2.farketmek
Kavsal
Kirkit: el tezgâhında dokumada,atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan,demirden ya da ağaçtan yapilmış dişli araç
Kehhal: osmanlı zamanında göz doktoru, göze sürme süren anlamında
Köfüncülük: Köfün, Kestane ağacından yapılan , boyutlarına göre kullanım alanları da değişebilen bir çeşit sepettir
Kebe: kaba kumaştan yapılmış uzun yada kısa yün ceket,palto,aba 2.yünden örülmüş kalın kilim, keçe, halı, kısa kepenek
Kumaş çeşitleri: pamuklu, keten, saten atlas, yün, empirme, jorjet, kadife, pazen, polyester, divitin, gabardin, patiska, krep, ekoseli, likralı, havlular, tül perdeler, şifon, kot kumaşı,etamin, ipek, polar, güpür, goblen, kaput amerikan bezi, mermerşah tülbentlik, bürümcük, şile bezi
Köşek: deve yavrusu
Kofa: hasır otu
Kutüklük : Mermi ve cephane koymaya yarayan giyecek
Köşe : 1. Ocağın bir kenarı. 2. Yapıda köşelere konulan büyük ve düzgün taş. 3.Kadınların başlarına takarak yüzlerine ya da şakaklarına sarkıttıkları gümüş ya da altın süs eşyası, ziynet.
Keçik : Başörtüsünün ensede saçların altından geçirilip tepede bağlanmış durumu.
Kısrak: gölük
Kiren, kiran, ergen: kızılcık meyvesi
Kaza: İlçe, Kaymakamlık
Kayıntı: açlık bastırmak için, atıştırmalık
Kut: uğur bereket
Kaytaban: sürü, deve sürüsü
Kademli: uğurlu, kutlu
Kınık: selçuklu hanedanının mensup olduğu oğuz boyu. 24 oğuz boyundan biridir.Üç-ok boylarındandır.
Kızık: oğuz türklerinin 24 boyundan biri
Kiçik: küçük
Kır: basık dağ, açık yer, 2 su bendi, germeç, 3 siyah beyaz renkteki saç
Keri: başka
Kekre: olgunlaşmamış ayva
Kayasımısın: sana ne, kahyasımısın
Kahat: kağıt
Kağşak, kağşamış: parçaları gevşeyip dağılacak duruma gelmiş. Sandalye ayakları gibi
Kımıl kımıl: çok hareketli, kımıldayan
Kıçın kıçın: geri geri, arka arka
Kesmik: başakla karışık iri saman 2. Kesilmiş süt'ün koyu kısmı
Katık: tulum peyniri
Kol: çadır bağı
Kır: ağarmış saç
Kakıtma: iteleme
Kösülme: uzanma
Keş: kurumuş peynir
Kış: tavukları kovalamak için söylenir
Kelem: ilana, lahana
Koşam:iki el yan yana getirilerek meydana gelen çift avuç, iki avuç dolusu
Koşarmak: anası ölen bir yavruyu, yavrusu ölmüş bir hayvana alıştırarak beslemek
Kösemen: çobana alışkın ve sürünün önünden giderek ona kılavuzluk eden koç yada teke 2.dövüşken koç yada teke
Kepermek: (dövülen tahıl) kabuğu kepek durumuna gelmek 2.meyve; tazeliği yitirmek,susuz kalarak tatsızlaşıp kepeklenmek
- L -
Lappadanak: birden
Laubali, lavbali:
Löbet: köyde ve mahallerde ekmek fırınında kadınların kendi sıralarını alması
Lanettayin: baştan savma yapılan iş
Lom lom konuşmak: herkese karşı kırıcı olan,lafını bilmeyen kişi
Leh, lehinde:
Lakap:
Lâl:dil
Lep: dudak
Laylom laylon: naylon
- M -
Merem: meryem
Mayer:
Madem:
Meram: halini anlatmak
Medar:
Mecal:
Muzu, muzuluk: yaramaz, yaramazlık
Meh: buyur, al
Meyane, miyane: yağda kavrulan un ile çorba yapılır
Muhmak: yumruk vurmak
Mahana: bahane
Mıh: çivi
Mıhlı: kurtlu, delikli
Mıdık: gaga, ibik, şapka siperi güneşliği
Mısmıl: iyi
Mirt etmek: kıpırdanıp durmak
Miski: cimri, eli sıkı, pinti, tutumlu
Meymenetsiz: yaramaz, kötü
Müzümsüz:
Mıymıntı:
Meşrep: hafif meşrep
Meşin:
Mezberelik:
Mıs mıs, mesmüs: elinden iş gelmeyen,ağzı laf yapmayan, uyuşuk, tembel, oyalanmak
Mıs demiş: kötü koku, bozulmuş
Mis: güzel koku
Menşei:
Memba: su kaynağı
Muar: pınar çeşme. kırkmuar
Masat: bıçak bileme aracı
Mutu: mutlu, muhabbeti daim
Millenmek: helmelenmek, yemeklerin özleştiği zaman söylenir.
Mümbit:
Mihnet:
Murakabe: kontrol kalemi. pirizlerdeki elektriği kontrol için
Meleke kesbetmek: bir aracı kişinin bütün uzuvlarıyla kontrollü bilinçli kullanması
Muştu: müjde karşılığında verilen hediye
Metelik: gayma, para
Mangır, gayma: metal bakır para
Musaf: kuranı kerim
Mıntıka: çevre etraf
Maraz: hastalık
Mat etmek: iyi mat, iyi halt ettin denir.Satrançta da kullanılır
Müstahdem: hademe
Menteşe:
Mıgırık:
Maslak: üç beş on ile suyu dolan küçük havuz.Daha çok su yolları üzerinde olur.Şadırvan gibi
Müsteri: içi gönlü rahat
Moncuk: boncuk
Münüzgek: nasır
Merdiman: merdiven,basamak
Mal maşat: hayvan
Mayış: maaş
Mayışmak:
Merkep: eşek, hergele, karakaçan
Mayhoş: suyu ekşimsi meyve. ma'yı hoş, ma:su demek. suyu hoş anlamında
Minder: kılıf içine pamuk,yün, tüy konulur ve üzerine oturmak için yapılır.
Mazarat:
Mihmandar:
Miyad: miyadı dolmuş
Mintan: kile
Menzil: iki konak arasındaki mesafe,uzaklık
Mektep: okul
Mendil: sofra altıbezi 2.el mendili
Musabık: yarışcı, yarışmacı.2.musabaka: yarışma
Mabut: tanrı, rap,
Murakabe: kontrol, denetleme
Mablak: hamur, merhem, boya gibi şeyleri karıştırarak yoğurmak için kullanılan bir ucu ele alınacak biçimde saplı uzun,ve yayvan uçlu tahta kepçe
Men: ben
Möhüm: mühim, önemli
Möhlet: süre, müddet
Murat: istek, arzu, maksat
Madara: düşük nitelikli, sevimsiz, utandırmak
Makta: ormanda kesim yapılacak yer
Meryemana kuşağı: gökkuşağı, Alaimisema
Mel mel bakmak: bir bakış çeşidi. Sanki zor durumdaymış gibi, bir isteği varmışta söyleyemiyormuş gibi, yardım istiyormuş gibi, aciz bir şekilde bakmak
Maşlak-meşlek: Yünlü, uzun palto.
Malamat olmak : 1. bir işi becerememek, eline yüzüne bulaştırmak. 2. Umduğunu bulamamak. 3. eş, dost, akraba için elinden gleni yapmak, çırpınmak
Maada: ondan başka
Markopaşa: Kızılay'ı kuran rum asıllı osmanlı hekimi
Mamak: parmak 2. yenilen yumru köklü bir bitki 3. kabak
N -
Nice: daha, tekrar, pek çok, ne durumda
Neçe oldu: nece, nasıl, ne kadar,
Nene gerek: ilgilendirmez, boşver, neyine lazım
Natame:
Natramaz:
Namazlağa: seccade
Nalın: takunya
Ninecen:
Netcen:
Nasır:
Nüks etmesi: tekrarlaması
Nevrin dönmesi:
Nevale: eve alınan yiyecek içecek
Nihale: sıcak kaynar tencere ve çaydanlık altına konulan altlık
Naftalin: yün olan her şeye serpilir.Güve oluşmasın diye.Kumaşı yer delik deşik yapar.
Nusret: yardım
Nakkaş:
Nufuz etmek: dökülen şeyin kumaşa işlemesi
Nörüyon: nediyon, neyapıyon
Nebze bir nebze:
Nazır: vekil bakan 2.denize nazır, bakan
Nezir: adak
Nafi: yararlı, tecrübe edilmiş anlamında
Nabi: haberçi 2.yerden çıkıp, fışkıran akan
Nahar: kahvaltı, aş yemek
Navruz, nevruz:
Nev: cins, tür, çeşit 2.soy kök asıl. 3. talep etmek eğilmek meyletmek. iki yana sallamak
Naha, emi: kızma sözü
Nacap olsa: nasıl olsa
- O -
Oğcalamak ocalamak: oğmak, masaj yapmak, sıvazlamak
Ocumak: soğumak, uzaklaşmak
Okuntu, oku: düğüne çağrı hediyesi, davetiye
Obruk: mağara, oyuk, delik, çukur, boşluk, în
Onmak: iyileşmek, işlerde doğrulmak, rahata ermek
Onur: vakar, haysiyet, şeref
Olcum: halk hekimi
Ossaat: derhal, hemen
Oluk: hayvanların su içtiği ağaç tekne
Ocak: ateş yakılan yer tandır, 2.hastalıklara iyi gelen, 3.ziyaretgah
Oba: göçebe topluluğu
Ondankelli: ondan dolayı, daha sonra
Ondan ötürü: dolayısıyla
Oralı olmamak: ilgilenmemek
Oğlak beğirtmek:
Otağ:
Oymak başı:
Oya:
Ogga: kilo
Ortakçı: tarlalarını başkasına ekmesi için vermesi
Okla: oklava, oklağaç, okleş: yuvarlak hamur açma aleti
Organ: aza
Oyulgamak: kaba ve basitçe dikmek
Oğuluyor: ufalanıyor
Oturgaçlı götürgeç: bisiklet
Ocağa yemek yurmak: ocağa yemek koymak
Onateyri: o tarafa
Ocak: halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikayeti
veya hastalığı iyileştidiğine inanılan aile demektir.
Oğrak: çok uğranılan yer
Ogeday: Moğol hükümdarı Cengiz han'ın oğlu
Osanmak: bıkmak
Otarmak: hayvan güdmek

- Ö -
Örüm: sürünün gece ya da sabah erkenden otlaması, yayılıma götürülmesi
Ören: eski yapı ya da kent kalıntısı.( ören arası yada ören çamı ) belirtmeler
Önsen, össen, ösen, öğseyki ,öğseyin: öyleyse, herhalde galiba,elbette mantıken
Örselemek: zedelemek
Ötlek: korkak
Öteğen: önceki gün
Ötüüygün: geçen gün
Öbek: yığın,küme
Öbürü: diğeri, öteki
Ötrü,ötürü: ondan dolayı
Örelemek: işi düzensiz yapmak
Öncek, öne'çek: önlük
Örende, övendire, öğendere: ucu çivili uzun sopa
Öyek: bataklık
Öş: sabah vakti
Öymek: su sızıntısı
Öneze: keklik avında saklanılacak yer, siper.
Öksüz: annesi ölmüş kişi, kimsesiz
Öğümek, öğürmek: kusmak, içi bulanmak
Özemek: yoğurdu sulandırıp ayran yapmak
Özürlü insan lakapları: aydaş, çolak, çopur, göde, hırık, kör, sağır, tat, topal.
Öşerti: şekil belirmesi, seçilmesi, hafif aydınlık.
Öte, ötyaka: karşı taraf, diğer
Öte git: öteye git
Öteberi: çarşıdan alınan tüketim maddeleri, eksik, gedik
Öfbe: bıkkınlık, istemezlik sözcüğü
Ötegün, öteğin: dünden önce, daha önceki
Öndünki,öndün: önceki önce
Öc:
Öd:
Ökçe:
Örk: ip,urgan
Övmek: avuç içinde ekmek ufalamak. 2.insanı övmek
Öz: içi çıralı direk
Öllüğün körü, elinin körü: kızınca söylenen yerme ayıplama sözü
Örgenmek: öğrenmek
Ötürmek: hayvanların ishal olması
Ödeşmek:
Öreke: yün, keten gibi şeylerin eğirilirken tutturulduğu,bir ucu çatal deynek. kirman
Örüsger: örüzgar, yel
Öykelenmek: örkelenmek, öfkelenmek
Öden: mide, karın
-P-
Patika: keçi yolu
Pısmak, pusmak: sinmek
Pörtlek: dışa çıkık
Peşkir: havlu
Pataklamak: dayak atmak, kötek
Pörsümek: bozulmak, örselenmek
Pufurmak: şişirmek
Pılı pırtı: kumaş
Pür: yapraklı ağaç dalı
Pürçek: taze bitki yaprağı, tomurcuk
Pürçük: çok sayıda uç
Pelit: palamut, meşe ağacının meyvesi
Püse: katran
Parpı-paylamak: kızmak, azarlamak
Perakende: parça, bölük, tüm değil
Pek: sert, (peklik, kabızlık), katı, çok sıkı
Pavkırmak: ses çıkarmak
Pekitmek: pekiştirmek, sağlamlaştırmak, sıkıştırmak
Pus: sis, duman
Paskırdı: kabardı
Pısıkmış: korkmuş, sinmiş
Paklamak: temizlemek
Peh: hayret sözcüğü
Peşmürde:
Pespaye:
Palaçör:
Peşvarı:
Paytar: baytar, veteriner, hayvanların doktoru
Pamukcuk: ağızda oluşan yara
Piriket:
Pıtrak:
Patik: şekli çarık gibi örme çorap
Paldımsız: özensiz kaba saba
Pişirgeç: küçük kısa tahta kürek
Pençire: pencere
Punduna getirmek: bir şeyi yapmak için uygun zamanı ve yeri seçmek
Post:
Posta:
Pılçık: kot pantolon paçasında, yıpranmadan oluşan kumaş iplerinede pılçık denir.
Perver: seven sever anlamında
Pahıl: cimri
Paha: eder, değer, fiyat
Palan: genellikle eşeklere, kimi kezde atlara vurulan, enli, yayvan yumuşak, kaşsız eyer
Palan: eşek semeri
Paldum: kalın dudaklı kimse
Peçe: kadınların yüzlerini örtmek için, tül özelliğinde ince siyah örtü
Peçenek: türk boylarından oğuzların üç-ok koluna mensuptur.
Palaz: keklik yavrusu
Pir: ermiş
- R -
Renkler: al, alaca, ak,ağ, boz, kırmızı, ala, kızıl, kır, kırçıl, kara, çor, çapar, göğ-gök, gökçe, çakır, kongur, konur, çandır, doru, yağız.
Rahle: kitap okurken önüne konulan sehba
Refik, refika: eş, dost arkadaş
Râm olmak:
Rayiha: her şeyin kendisine has güzel kokusu
Ravak: koyu şerbet, şıra, şurup
Raf: çanaklık, sahanlık, sergen, seren, serü

- S -
Sarpın: öğütülmüş un konulan büyük tahta yer
Semere: meyvesini almak
Sine: bağır, göğüs
Sağıl: Tozlu saplı buğday
Satreç: bürgü, başörtüsü, örtme
Sadalamak: tekrar tekrar söylemek
Sof: ham ipekten yapılmış astarlık kumaş
Sima: yüz cehre surat
Somon: ekmek,nan
Seki: eskiden koltuk,cekyat,kanepelerin yerine, tahtadan yapılan üzerine minder konulup oturulan yer
Söbe: oval yayvan, yumurta gibi 2.saklambaç oyunu
Somya: demirden yaylı karyola
Susa, patika: Keçi yolu
Sinmek: pısmak, saklanmak, gizlenmek
Sahan: yemek tabağı, yayvan bakır kap
Sahanlık: eskiden hol veya evin odalara açılan kısmı
Sapa: uzak, ters yol
Sızı: ağrı
Sünmek: yorulmak, uzatılmak, uzanmak
Sekmek: zıplamak, hoplamak
Seki: teras
Söbüce: dik, uzun, ince, zayıf
Sapak: dönemeç
Siyek: hayvan idrarı
Seyirtmek, seğirtmek: seyit, koşmak
Sargın: hevesli
Seyrimek: göz atması, tik
Soyka: ölü çamaşırı, kötü kişi
Sakar: salak, çok kaza yapan, rastgele hareket eden, şaşkın
Sarkıtmak: uzatmak, göndermek
Sallama sapan: taş atmaya yarayan örme ip
Söykünmek: bir yere dayanmak, yaslanmak
Süfre, sufra, Sofra yazmak: yemek malzemelerini getirip koymak
Sokum: bir lokma ekmek
Sürek: takip, sürekli, devamlı
Süd, süt ürünleri: lor, keş, dolaz, yanıksı güz yoğurdu, opruk tulum peyniri, çökelek, yayık ayranı, kaymak
Saydaş:düz, ince, yassı taş
Sıyırmak, ziftimek: soymak, temizlemek
Sıyırgı : Kar kürümeye yarayan tahtadan yapılmış kürek.
Sulu sepken: toprağı ıslatan ve çabuk eriyen sulu kar
Sak: uyanık, temkinli
Saklı: gizli
Su ile ilgili sözcükler: akar, akarsu, ark, bent, bataklık, böğet, dere, göz, gölcük, kaynak, oluk, öz, öyek, pınar, sulak, sulu, sazlık, gömük, balçık, ırmak, nehir
Sarp: ters, aksi, anlayışsız, dik, yokuş
Serpmek: atmak, yaymak
Sürü: biraraya toplanmış ,alay, grup, küme
Sürmek: götürmek, sevketmek, çift sürmek, ilaç sürmek
Sürgün: yeni çıkan ağaç dalı
Sası: tatsız
Susak:
Sokmak: girdirmek, koymak
Sak: uyanık
Simsar:
Siyez:
Sinameki:
Sığır: inek
Seyrek: aralıklı, sık olmayan
Süygün: taze dal
Sırnaşık: ısrarcı, arsız.
Saç şekil isimleri: kakül, perçem, zülüf, belik
Sırt: art, arka, dağ yüzü
Sırt: giysi, elbise
Sıkı sıkılamak: fişeğe barut, saçma doldurmak
Seme: ahmak, aptal, akılsız, menfaatini bilmeyen, gıt beyinli
Sitil: çul, çadır örtüsü
Seyil: sahil, göl, deniz kıyısı, göçebelerin kışladığı düzlük, ova, vadi
Sancı: acı, sızı, ağrı
Sıkıntı: üzüntü
Sırıtmak: gülmek
Semiz: besili, tıknaz
Semirmek: besili yağlı bir duruma gelmek, semizlemek, şişmanlamak
Seki: yayladaki düzlük
Sağmal: süt veren hayvan
Sökün etmek: hareket etmek, yürümek, göç
Sargın: bağlı, tutkun
Savruk: rastgele davranan, düşüncesiz, müsrif
Savak: su bendi, kanal, arkbaşı
Sovuk: soğuk
Süğmek: sarmak, uzamak
Söğmek: küfür, kötü söz
Sıtır: gizlemek
Sınıkçı-olçum: kırık-çıkık tedavi eden. Sınık, eski Türkçe’de kemik demektir.
Sokurdanmak- sokranmak: söylenmek
Sıvışmak: gizlice kaybolmak
Sünepe:
Sokul: yamacıma yanıma yanaş
Sari,sayrı: bulaşıcı, hasta
Ser: baş, kafa, kelle 2.örtüyü yere ser
Sıdkı sıyrılmak: birden soğumak
Sebil: çeşme
Saka: bardakla su dağıtır.
Sarpa sardı:
Sarka:
Sepelemek: serpmek
Sordu: emdi
Söve: kapı kasası kapıyı tutan yerlere denir.
Sığanak: pürüzsüz
Sığışmak: 3,4 kişi sıkışkın halde koltuğa oturmak anlamında
Sıbıtmak,sıpıtmak: birinin arkasından atmak,fırlatmak
Sındı: makas, kırkı,kırkmak, bıçguç
Sönge:
Sofra altı: sofra bezi, mendil, meldin
Suvan, sovan, soan: soğan
Samsak: sarımsak
Sağın: süt, yoğurt
Saç ayağı: demirden 3 ayaklı, ateş üzerine konur. üstüne tencere konup yemek yapılır.yada sac konur yuka yapılır.
Sap:ekinin biçilmiş hali
Sini: zini
Sabık,sâbık,sa:bık: geçen ,önceki, eski (bakanlar)
Sınanmak: denenmek
Sapan: daş atcak, şapanga, kuş lastiği
Sefa:
Sultan:
Sadi:
Sayman: bir iş yerinde hesap işlerine bakan görevli
Semer:
Sıla:
Süyüm: iğneye geçmiş durumdaki bir sap iplik
Sadak,Tirkeş: ok torbası, okluk, ok kabı
Sıhhıye: sağlık işlerinin tümü
Sağaltmak: eski sağlığına kavuşturmak, hastalığı iyileştirmek
Sayvan: güneşten, yağmurdan korunmasını yada süslü görünmesini sağlamak amacıyla bir şeyin üzerine çekilen, dam saçağı gibi, düz yada eğimli örtü 2. eve bitişik olarak direkler üzerine oturtulmuş, önü açık, üzeri örtük yer 3. pervaz kıvrım
Sair:başka, öbür, öteki
Sarvan: deve süren, deveci
Süd'ünen: süt ile
Sokman: uzun konçlu bir tür çizme
Sormuk: emzik
Senek: çamdan yapılmış su testisi
Sıtgınan: yürekten, canı gönülden
Sıyırdın: kurtardın, kurtuldun
Salman: göndermeyin, bırakmayın
Sal: bırak,yolla
Serencam: bir işin bir olayın sonu,akıbet
- Ş -
Şecere:
Şavk: aydınlık, ışık
Şevk: heves arzu
Şemilek,şemelek: ayak bileği
Şavkarmak: şafak atışı, ışımak
Şincik, şindik, şimci: şimdi
Şincikten kelli: bundan sonra
Şıppadanak: çabuk
Şinik: ölçü birimi
Şark: doğu
Şar,şeer: şehir, kent
Şar şar: çok su akıtmak
Şav, şev: verev
Şap şap: şapıldamak, geveze
Şah: ağacın yeni sürgünü, dalı
Şapırdatmak: ses çıkartarak yemek yeme
Şapıldak:
Şuyu,lu: ortak müşterek
Şarpo:eşarp
Şaplak: tokat
Şirpik: göz çapağı
Şatafat: gösterişli
Şamata:
Şer: yaramazlık yapan çoçuk
Şabanga: sapan, guş,kuş lastiği sapanı
Şıngır: mangal şişleri
Şom: uğursuz ağzını açma denir.
Şıra: şeker su ile yapılan şerbet. Tahine pekmez yok ise şıra katılarak yenir. Ağda
Şılak: parlak
Şıptık: terlik
Şad: şad olmak
Şart olsun:
Şaphane: şap çıkarılan yer, şap ocağı
Şayan: (bir şeye) değer,uygun, yaraşır,layık
- T -
Toygar: gösterişli düğün yemeği
Tuğ: sorguç, padişahların ve vezirlerin başlarına taktıkları başlarının ön tarafında bulunan tüy veya püskül biçimindeki süs
Tengri: tanrı
Tongurdaklı: giysi ya da saçlardaki süsler 2.davar ya da köpeklerin boynuna takılan çan
Tavatır:
Tantana:
Tafra: sinir
Tas: hoşaf konulan kap
Teper: havuç
Teyyare: helikopter uçak
Tornet: demir bilye tekerlekli tahtadan, bayırdan kaymak için kullanılan çocuk arabası
Tokuşmak-müsmek-süsmek-tosvurmak: koyunun ve keçinin kafa vurması.
Tor: ürkek, çekingen
Tanış: bildik, tanıdık
Tulum: deri peynir kabı
Tuluk: deri su kabı
Tat: dilsiz, kekeme
Tat: tatsın kabasın
Tay geldi: eve sonradan gelen kadın
Toy: acemi, tecrübesiz
Tengerlemek: yuvarlamak
Tengerlenmek: yuvarlanmak
Tengerek: yün eğirmeye yarayan tahta araç, kirmen kirman,iğ
Terek, sergen: raf, kaplık
Temre:
Takdelen: ağaçkakan kuşu
Türlü: çeşitli
Tok: iştahsız, doymuş
Tüğlemek: düğüm atmak, bağlamak
Tünemek: yükseğe çıkıp oturmak
Tüymek: kaçmak
Tombuş-tombiş: temiz, sevimli, toplu
Tombalak: toplu, kilolu, şişman tombul
Tıkamak: kapamak
Turfanda: ilk yetişen meyve, sebze
Tuturuk gibi: ekşi
Tosmarmak: kötü duruma düşmek
Türemek: çoğalmak, artmak, ortaya çıkmak
Tıkıç gibi: topaç gibi,şişman, tıknaz
Tıkıştırmak: tıkınmak, atıştırmak
Topak: toparlak, yuvarlak, top gibi
Tenha: seyrek, az insan olan sakin yer
Tene: tane
Teze: peyniri teze yapmak,yeni taze yapmak
Tülbür: uzun karışık saçlı
Tosbağa: kaplumbağa. tosba
Töbosun: tövbe olsunki
Tezikti: tezdi, kayboldu, kaçtı Tınlamadı: dinlemedi, umursamadı
Tökezledi: yere yıkıldı
Tokuç: çamaşır döğme sopası
Tırıl:
Tiril tiril etmek: canlı gibi görünmek 2.dökümlü kumaş
Tihniyet:
Teyin: sincap
Tez: acele
Teticek: hafifcecik
Taytay durmak: apalayan çocuğun ilk defa ayakta durmaya başlaması
Tahra: tağra, tara, balta, satır, nacak
Tabla: yer sofrası. Tahtadan yapılan sofra üzerinde bütün hamur işleri yapılır.
Teltik: değişik, farklı
Tiftimiş: kabarmış, tüylenmiş
Takat: güç, kuvvet
Tepelleş: musallat, başa bela, sıkıntı
Talaş: Kesilen odunun tozu
Tepsermek: tavlanmaya dönmüş
Tokat deresi: harım ile çevrili yer
Tav: kavurmak 2. taş fırın tavına geldi, pişirecek ısıya geldi
Talaz: toz kaldırarak esen rüzgarın savurması
Temsil: mesela 2. bir yere vekili gönderip o kişiyi temsil etmesi
Timsal: sembol, simge, örnek
Tamahkâr: kendisine verilenle yetinen
Tapsak: yemeklerin tadının tuhaf,istenen tatta olmadığı zaman söylenir.
Tezek, ters: hayvan gübresi
Tepoşlu: kapaklı bakır sahan
Topan: yuvarlak dayanmalık yastık
Tırrabsız:
Tepdüş tüpdüş: paytak gibi sendeleme gibi yürüme
Takka: takke
Terkoz: musluk
Tutaç, dutağaç:sıcak tencere tutmaya yarayan 2 parçadan oluşan bez, 1 karışlık
Testi: toprak su kabı sürahi
Töre: gelenek, görenek, anane, âdet, örf
Teşne: susuz 2. çok istekli 3.leğen
Temcit: 3 aylarda, sabah namazından sonra minarelerden okunan, Allahın ululuğunu anlatan dua
Tüllemek,tüğlemek: zıplamak, atlamak, sıçramak,
Talvar: üst kısmı asma dalları ile örtülmüş bağevi
Tevek: asma kavun karpuz kabak gibi bitkilerin sürgünü veya dalı
Temek: ahırlarda gübreyi dışarın atmaya yada saman almaya yarayan pençeremsi genellikle kapaksız delik 2.gübre yığını
Teşne: susamış 2. çok istekli hazır
Teyini: tekini ver. çift ayakkabının birisi
Tımar etmek: yara bakımı, bakıp iyileştirme
Teleme: tuzsuz ve yumuşak bir peynir 2. çiğ süte incir sütü damlatılarak yapılan süt kestirmesi.
Tepit: köpeğe vermek için un yada kepekten yapılan topak, köpek ekmeği
Terki : Ata binen kişinin arkası, arkasında kalan binilecek yer. Eyerin arka bölümü. Binek hayvanının sağrısı
Toha : Tırpanın tutulacak yeri.
Tozah (tozzağa - tozzâ - tozzah) : Düğünlerde gelinin başına takılan çeşitli renge boyanmış kuş tüyleri. Gelin başına takılan başlık.
Tirkeş: okluk, ok kabı, sadak
Tahan: tahin
Tuğ: sancak, alem
Tuğak,duğak: duvak
Tingedek, tinedek, tangadak: düşmek
Ta orda: uzaktakine
Töskürtmek: (hayvanı) geri geri yürütmek. 2 Karşısındakini yıldırarak kavgadan kaçmasını sağlamak.
Tavsamak: (bir iş bir durum) eski gücünü, hızını yitirmek,tavı geçmek yavaşlamak gevşemek
- U -
Ulamak: birbirine bağlamak, ilave etmek, eklemek
Ulumak: kurt, canavar, çakal sesi
Uluk: bozuk,çürük 2.durgun duran kişi
Ufra - uğra: un
Ummak: beklentisi olmak, ümit etmek
Uslu: sessiz, terbiyeli
Usanmak: bıkmak, bezmek, sıkılmak
Usulca: yavaş
Usuliyle: gereğince
Usuktu: kabullendi, sakinleşti.
Uşak: çocuk, yardımcı
Uçkur: don, şalvar bağı, ipi, kemer yerine kullanılan ip, bez.
Uç: kenar
Utlanmak: mahcup olmak
Ufak: küçük, minnacık
Ufalamak: küçültmek, parçalara ayırmak
Uy: takip et, ardından git, evyah
Ulu: büyük
Ulak: haberci
Uyuz:
Urgan: ketenden yapılan halat
Umur: 1.işler 2.aldırış etme, önem verme, önemseme
Umursamak: önem vermek
Uyulgamak,oyulgulamak, urgulamak: dikişi elle kabaca dikmek, yorgan kaplamak
Urba: elbise
Uydeş, uydaş: kolay uzlaşılan,geçimli insan
Uruz: hedef, amaç
- Ü -
Üleştirmek: bölüştürmek, paylaştırmak
Ünle, ünne: seslen, çağır
Ütülmek: yenilmek
Ümük: gırtlak, boğaz,
Ün: şöhret, nam
Ürkmek: korkmak, çekinmek
Üstün körü: gelişi güzel, baştan savma
Üzerlik: nazar otu
Ütmek: yenmek, 2.ateşin alevine tutmak, tavuk derisini ütülemek
Üşengeç: tembel, uyuşuk, gönülsüz
Ürkek: korkak, çekingen
Üşüşmek: gelmek, toplanmak
Ürya: rüya
Ümera: beyler, emirler, seyyitler, şerifler, amirler, yöneticiler, buyurucular, yüksek rütbeli zabitler
Üfka: yüfka
Üzlük: Çanak cinsinden topraktan yapılma, ağzı ile dibi müsavi genişlikte, karnı bel ve böğründen kulplu olan sırlı ve sırsız su bardağı.
Üçok: 24 oğuz boyundan 12sine verilen isimdir. Her boyun ayrı bir adı, damgası, ongunu vardır.
- V -
Vesait: taşıt
Velesbit: bisiklet
Vızıklamak: zırıncamak: inlemek, yakınmak
Vıcık: cıvık, sulu çamur
Varsak: gitsek
Vıcır, vıcır: çok kalabalık, gürültülü
Velvele: ververe
Virane:
Veresiye: alış verişlerde parayı sonradan verme
Vıdı vıdı etme: çok konuşma
Varyetli: varlıklı, zengin
Vıcıdı: cıvıdı
Virmek: vermek
Vere: boyna, sürekli devamlı
- Y-
Yoz mal- sırkıntı: çıkıntı, kısır ve erkek davardan oluşan sürü. koyun sürüsü
Yaylak: bahar gelince davar otlatmaya çıkılan dağlardaki yayla, düzlük, otlak yerler:
Yazgı: kader, alınyasısı
Yalak: köpeğin yal-aş yediği çukur kap.
Yal: köpek yiyeceği yemek, it bulamacı
Yülemek: bıçak, makas, ağzını keskinleştirmek, bilemek
Yağır: uyuz
Yağır: kirli
Yağlık: mendilin büyüğü
Yuka: sığ, derin değil
Yanış: işleme, desen, örgü., nakış
Yüğürmek: koçla koyunun çiftleşmesi
Yörük yemek çeşitleri ve hamur işleri: saç kavurması, topalak (köfte), sütlü çörek, yarma tarhanası, arabaşı, bulamaç, un helvası, bazlama, katmer, çomaç, mayalı, sıkma, börek, sündürme, keşkek, çörek, yağlı ufak, övelemeç, ovmaç, un çorbası, höşmerim, kaygana, yufka ekmek, killan böreği, hoşaf, paça-kelle, haşlama, çemen (közleme), yalancı mantı, mantı, erişte.
Yiğe: kurnaz, hileci
Yamaç: dağın yüzü, eteği.
Yaka: taraf, kenar, kıyı
Yurd-yurt-yurtluk: yaylak ve kışlakta obaların çadır kurduğu ver. Yaylada oturulan, yerleşilen yer.
Yeğni, yeyni: hafif
Yumru: topak, şişlik
Yanaş: yaklaş
Yılgın: bezgin, çekingen
Yakım yakmak: ağıt söylemek
Yufka yürekli: merhametli, hisli, duygulu
Yakınmak: kendine acındırmak
Yerinmek: memnuniyetsizlik
Yazılmak: yayılmak, dağılmak, bir yere kayıt olmak
Yalama: bozulmuş, aşınmış, silinmiş
Yazma: yemeni, örtü, çember,bürgü, başörtüsü,yaşmak,dane, tülbent
Yetmek: tamam olmak, başgelmek
Yetişmek: ulaşmak, varmak, kendini iyi hazırlamak
Yeşerti: yeşillik, bitki
Yenik: ısırılmış
Yitik: kayıp
Yörük mutfak eşyaları: kazan, haranı, tava, sahan, lenger, sini, leğence, ibrik, tahra, çomça, kevgir, dibek, tas, senit, oklava, şiş, eldeğirmeni, helke, cingil, güğüm, bakraç, "tahta kaşık, sacayak, saç, yayık, su tuluğu, dağarcık.
Yörük isimleri: (bay): ahmat, abdil, bobulu, bulduk, bayramali, durmuş ali, ibili, ese, esmen, ıramazan, ibrağam, durhasan, hacı, kerim, memili, süllü, yusufca.
Yörük isimleri (bayan): ayşana, arzı, döndü, döne, durdu, dudu, eyse, elif, fadime, gülizar, hatça, ıraz, ireb, güllü, ümmü, keziban, ummanı, menevşe, selver, şerif, şerfece, teslime, sultan, zala.
Yapışkan: zamk, tutkal gibi şeyler
Yanal: pembemsi
Yova-yoğa, yoğanta: tembel, çalışmayan, makbul olmayan kişi
Yağma: bölüşmek, başkasının malını almak, kapışmak
Yanına komamak: bırakmamak, cezalandırmak
Yava: lezzetsiz, tatsız
Yava: dil ile re veya benzeri harfleri söyleyememesi
Yavan: yağsız
Yitmek: kaybolmak
Yenilen yayla otları: çiğdem, burçalak, kenger, yemlik, teke sakalı, çıtlık, kuzukulağı-ekşimik-eğşi kulak
Yakı: vücuda tedavi için ilaç sarmak 2. mide yanması
Yarayışlı: faydalı
Yakarmak: yalvarmak
Yemeni: pabuç, çarık, lastik ayakkabı
Yansılamak: tekrarlamak
Yokuş yukarı sarmak: yükseğe çıkmak, tırmanmak
Yeldirme: bir çeşit kadın örtüsü
Yoymak: bozmak, telef etmek
Yenişememek: berabere kalmak
Yumak: ip çilesi
Yunmak: yıkanmak
Yunak:hamam
Yum: elini yum.gözünü yum,kapat
Yüğmek,yüğdüm:yıkamak,yuyuve
Yanıltan: kandıran, aldatan
Yuvak: silindir biçiminde sertleştirme, yuvma taşı
Yeğlemek: tercih etmek
Yayladaki yabani ağaç ve bitkiler: koyun alıcı, ahlat, karamık, erik, payam, elma
Yaygı: çadırın tabanına serilen kilim, keçe, örtü, sergi
Yasılmak: eğilmek
Yasteç, yaslağaç: tabla, ağaçtan düz hamur açma tahtası. yastıgeç, yastağaç, senit
Yangı: ateş, sızı, dert, sıkıntı, üzüntü
Yülemek: sürtmek, bilemek, bileylemek, keskinleştirmek
Yalınayak,yalnayak: çıplak ayakkabısız
Yazı: ova, düzlük, şehir dışı, kır, step, bozkır, yaban
Yetmemek: az gelmek
Yeltenmek: denemek, teşebbüs etmek
Yekinmek: davranmak
Yufka, yuka: ince saç ekmeği 2.hassas,zayıf, kırılgan
Yar: dik meyil, uçurum
Yeşerti: yeşil taze ot
Yalman: eğri, düz olmayan (yayvan, çukur)
Yarayışlı: faydalı, yararlı
Yeğ-yeğlemek: tercih etmek
Yalpalamak: sallanmak
Yumuş: hizmet, görev
Yokyav: inanılmazlık, şaşkınlık sözcüğü
Yermek: horlamak, kötülemek,eleştirmek.
Yalım: galiba
Yarnım: böğrüm, böbreğim
Yüklük: yatak yorgan yastık koyma yığma yeri
Yanfiri, yanpiri, yantırı: eğri, yanyan
Yavıncımak:
Yaman:
Yaren: dost akadaş
Yad eller: uzak, yabancı el 2.anmak
Yedmek: güdmek
Yen: giysi kolu. kol kırılır yen içinde kalır.
Yengaddan, yeni gattan, yengattan, yenitden: yeniden, yeni baştan, tekrar
Yüklü: hamile, yolcu
Yobaz:
Yama:
Yular:
Yayan: yürüyerek giden
Yayanak: dağınık, darmadağın
Yonga:
Yılık: eğik yamuk
Yılkı at: başıboş yayılan
Yolak:yol yol,yolak yolak soy badılcanı derler
Yazmak:hamur açmak,sermek 2.yere kilim,sofra bezi,halı sermek örtmek açmak
Yiygi, yeygi, yigisi, ye gi: hayvan yemi,yiyeceği
Yiyinti:yiyecek,yenilecek,atıştırılacak,kuruyemiş,yeyim
Yiyimli: yiyimser
Yemiş: incir
Yavşak: bit yavrusu
Yırılma: gevşek seyrek dokunan saten kumaşın dokunuş halinin bozulması
Yayık:
Yer sofrası:
Yapamın: yapalım
Yımırta: çoçuk dilinde gaga, yumurta
Yeni yetme: ergen, genç
Yekinmek: davranmak,olduğu yerden fırlamak,ayağa kalkmak,doğrulmak,kımıldamak,çaba göstermek
Yamuk:
Yatır : Davar yatırmak, sağım veya gündüz bir arada tutmak için koyunların toplandığı yer için kullanılıyor.
Yoğusam: öylemi
Youmuş: yokmuş
Yımşak: yumuşak
Yoğurkan, yavurgan, yovurkan: yorgan,
Yaruk: eski türkçede ışık demekmiş.
Yıva: üçoklardan olup 12 oğuz boyundan biridir.
Yarpuz: sulak yerlerde yetişen nane
Yuğ: eski türklerde ölüler için yapılan tören
- Z -
Zevahir: dış görünüm
Zeyrek: akıllı, güçlü hafızalı, anlayışlı, zeki, uyanık
Zihgir: okçu yüzüğü
Zanaat: meslek
Zılla: temelli oldukça
Zere:
Zare, zahire, zaire: mahsül,buğday
Zangırdar : Titrer, korkudan titrer, deprem oluyormuş gibi ses çıkararak titrer.
Zarı : Ağlama. Ağlama sesi.
Zül:
Zebil: israf
Zili: köyde kadınların dokuduğu desenli yörük kilimi
Zamk, tutkal:
Zati: zaten
Zemheri: çetin kış
Zıylan: kaygan
Zövelmek: dinelmek, dimdik ayakta durmak
Zövele: gelengi, dağ sincabı
Zağar: belki, sanırım
Zevzek: ciddi olmayan, sulu
Zülüf: yüz yanında kalan saç
Zıtlık: terslik, karşılık, uyumsuzluk
Zonklamak: bir çeşit ağrı
Zeyinsiz: zihinsiz,düşünmeden hareket eden
Zığarmak: karşı gelmek, itiraz etmek
Zıbarmak: öImek
Zırlamak: ağlamak
Zırnıcıdı: pişman oldu
Zılgıt çekmek: kızmak, çekişmek, azarlamak
Zıllımak: caymak, vazgeçmek, dönmek
Zıvıtmak: başından savmak
Zıngıldamak: sallanıyor
Zıvdırmak: savuşturmak, göndermek
Zırıncamak: gönülsüzlük
Zıvlatmak: kabuğunu soymak, kavlatmak
Zavur: azarlamak
Zorsunmak: gücüne gitmek, isteksizlik
Zıvgar: dört at koşularak çekilen araba
Zobu:
Zornan: zoraki
Ziyan:
Ziyade:
Zırıncımak:
Zama zingo:
Zıvanadan çıkmak: